Düşmanlık,rekabet,kıskançlık, çekememezlik ve ihanet ülkenin kaderiydi ve yüzyıllardan beri ölümcül bir çıban gibi ülkenin bedenini kemiriyordu.
İthaki
kurca çıbanı Kaşıyıp kurcalamaktan azan çıban.
Reklam
Sen benim izimden yürüyecek, siyah bir keçe giyeceksin. Seni gaybın giysileri örtecek, gayret perdesi altında insanların gözlerinden örtüleceksin. Sen gökyüzünde ay ne ise osun. Bir gün bir şehre girecek, aradığını yanlış birinde göreceksin. Yerdeki su dolu leğene bakarken bulacaksın onu. "Ne yapıyorsun?" diye soracaksın. "Leğendeki suda ayı seyrediyorum" diye cevap vere- cek. "Eğer boynunda çıban yoksa neden gökyüzüne bakmazsın da ayı leğende seyredersin?" diye soracaksın. Susacak. Konuş- manı sürdüreceksin; "Şimdi bir tabip bul da, baktığın her şeyde gerçek amacı görebilmen için seni iyileştirsin." Benim gibi sen de O'nu bir insanın çehresinde arayacaksın. Ben aya bakmıyorum artık, ayda kayboldum. O'nu göremeyeceğimi gördüm. Gözler O'nu idrak edemez, O ise bütün gözleri idrak eder.
Düzdür,şər böhtan izsiz sovuşub getmir,çətin unudulur.İnsanın qəlbinə,lap kiçik də olsa,şübhə toxumu salır.Cücərməsə də çürüyüb qalır bu toxum qəlbində.Yara kimi,çiban kimi....
Yıllar önce unuttuğu bir sebebi vardı aslında, bu ağrıya hafızasının dehlizlerine gömdüğü günahının neden olduğunu belli belirsiz hissediyordu; ama kırk yıldır hatırlamamak için elinden geleni yapıyordu, sızlayan içini kurcalamıyordu, kurcalarsa ruhundaki çıban patlayacak, zaten zor dayandığı dünya tümden irine batacak.
AHLÂKSIZLIK KANSERİNİN ÇARESİ...
Şimdi, bünyeyi içten içe kemiren bir kanser ile karşı karşıyayız ve hâlen tecavüz gibi, ırza geçme gibi işin yalnız cildin sathında çıban gibi baş veren emarelerine takılmış kalmış bulunuyoruz. Bu çıbanın tedavi edilmesini istiyorsak, daha derinlere inmek zorundayız. Öncelikle ahlâk kanseri olduğumuzu kabul etmemiz, ardından da derinlemesine tahlillerle bir tarih muhasebesine başlayıp doğu batı muhasebesi yapmak ve bunları yaparken çeşidini teşhis ettiğimiz kanserin cinsine göre esas, usul ve gayeler belirleyerek tedavimizi gerçekleştirmeliyiz. Hülasa, şeklen –halen- muhafaza edebildiğimiz insanlığımızın muhtevasını da insanlaştırmamız gerekmektedir; yeniden insan olmakla ancak bu hastalıktan ve onun tezahür eden emarelerinden kurtulabiliriz. Yoksa yargıya, bu hastalığın neticesi olan “çıbanları” sıktırmak aslî bir tedavi metodu olamaz; olsa olsa zaman kaybettirici ve bu arada hastalığı daha azmettirici bir saik olur. Ahlâkın müesseseleşemediği yerde hukuk da olmaz, cemiyet de olmaz, devlet de olmaz. Yalnız ferdlerin kendi başına buyrukluğuna eşlik eden bir ahenksizlik olur ki; bunun neticesi de hayvanî insiyaklarla hareket edip, insan gibi muamele görmeyi bekleyen hedonist, sapkın, kimi zaman manyak, menfaatperest, anlayışsız, faziletsiz hilkat garibelerinin türemesidir.
Sayfa 4 - Ömer Faruk Akcebe, Frankensteinlaştırılmak İstenen ToplumKitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.