Küskün değilim sana, kızgınlığım da geçti, ama kırgınlığım geçer mi bilmiyorum. Biz yalancı baharlara inanıp açan iki çiçeğiz, papatya mevsimine aldanıp, fallara kanmışız o kadar.
Ne kadar kuru ayaz varsa hepsine dayanmış, hafif bir sonbahar rüzgârıyla solmuşuz. Şimdi faydası olmayan teselliler aldım yüreğime, bir adım sonra nereye gideceğim, onu bile bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, kelimelere dökemediğim duyguların efendisi olduğun. ‘’Aşkı tanıdım, yaşadım ve yanıldım... Sen de oradaydın’’
Biz birbirimize temelden bağlıyız. Tanıştığımızda ikimiz de bozulmuş tohumlardık, henüz bir şey olmayı başaramamış ama çabalamaktan vazgeçmeyen. Hayatta kalmamız için birlikte büyümemiz gerekiyormuş. Bir parçamız hep böyle bağlı ve büyümeye çalışarak kalacak. Biz aynı hasarlı kökten yetişen iki farklı çiçeğiz.”
Doğup da bir soluğun gölgesinden
Dönüşüyoruz işte bir terk edilmişliğe
Ve biziz sonsuzlukta yitip giden,
Kurbanlar gibi, adandığını bilmeden neye.
Tek şey yok bize uysun öyle dilenciler gibi,
...
Fsıltımızın yitip gittiği,
Sessizliği dinliyoruz körler gibi orada.
Yolcuyuz işte yok bizde hiçbir erek,
Bulutuz, rüzgarlarla sürüklenen,
Çiçeğiz, ölümün soğuk ikliminde titreyerek,
Koparılmayı bekleyen.