Koku almak: dört duyunun dışlanmış üvey kardeşi, ilk gözden çıkarılanı ve belki de en gizemlisi…
Kitabın konusu gerçekten orijinal; eşyayı kokularıyla isimlendiren, burnu pusulası olan, en eğitimli k9 köpeklerine taş çıkaran bir koku dehasının hikayesine tanıklık ediyoruz.
Kitap okuyucuyu kokunun gücü ve önemi hakkında düşünmeye zorluyor.
“Çünkü insanlar büyüğe karşı, korkunca, güzele karşı gözlerini yumabiliyor, ezgilere ya da gönül çelici sözlere kulaklarını tıkayabiliyorlardı. Ama kokudan kaçamıyorlardı. Çünkü koku, soluğun kardeşiydi.”
Kahramanımız (Grenoille) en büyük hedefini gerçekleştirebilmek yani dünyanın en iyi kokusunu yapmak ve insanların gözünde adeta tanrılaşmak adına, kokusunu en çok beğendiği kadınların peşine düşüyor ve zaten karanlık olan roman atmosferi daha da loş bir atmosfere bürünüyor.
Grenoille’in kendi kokusunun olmaması hem dehasının kaynağı hem de en büyük korkusu. Yaptığı hipnotize edici, koklayanı tapınma derecesine getiren büyüleyici parfüm Grenoilla’a işlemiyor. Bu da kitabın konusundan farklı olarak, insanın yaratım sürecine dahil olduğu, anlayabildiği şeylerin büyüsünden muaf olduğu konusunda düşünmemizi sağlıyor.
Kitabın tek eksiği büyük yazarlarda bulunan üslup inceliğine sahip olmaması ama yine de akıcılığı ve konusunun orijinalliğiyle çok sürükleyici.
Tavsiye ederim.