Hayata giren fotoğraf miktarı çoğaldıkça değeri düştü..
Oysa eskiden fotoğrafların arkasına yazılar yazılır, albümlerin yapraklarının arasında çiçek kurutulurdu..
Durmaksızın düş kurarak, yapılmadık iş bırakmam ;karşımdaki konuşan kişinin yüzündeki mimikleri en ince ayrıntısına kadar yakalarım, cümlelerindeki milimetrik sapmaları fark ederim; ne var ki, duyduğum halde aslında onu dinlemez, bambaşka şeyler düşünürüm ve aramızda geçen konuşmadan en az anımsadığım, o sırada sarf edilen sözcükler olur-hem onunkiler hem benimkiler. İşte bu yüzden ,bir ettiğim lafı bir daha eder, cevabını aldığım soruyu tekrar sorarım sık sık; buna karşılık, sonradan aklımdan uçup giden bir şeyi söylediği sırada karşımdakinin yüz hatlarının gerilişini ya da daha önce anlattığını unuttuğum bir hikaye anlatırken, beni yalnızca gözleriyle dinleyişini, fotoğrafını çekmiş gibi, 3-4 sözcükle tarif edebilirim. İki kişiyim ben-ikisi de ortalarındaki mesafeyi koruyor, aralarında hiçbir bağ olmayan siyam ikizleri bunlar...
Tek derdimiz kendimizi oyalamak ,bu doğru; ne var ki yazgısını unutmak için boş işlerle uğraşan tutuklular gibi değil ,vakit geçirmek için yassı kenarı işleyen genç kızlar gibiyiz, hepsi bu..
Hiçbir şeyi ciddiye almaksızın ,duygularımız dışında hiçbir şeyin gerçekliğinden emin olamayacağımızı aklımızdan çıkarmaksızın, bilinmeyen uçsuz bucaksız topraklar gibi yokladık duyguları ,içlerinde bir sığınak aradık...