Kat'iyyen bil ki!
Kat'iyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billâhtır. Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en sâfi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir. Evet, bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenâb-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten müptelâ olur. (20. Mektub, Mukaddime)
Ee’si, sokaklarda çocuk falan kalmadı artık anne, in cin top oynuyor.Onlar ya televizyonların ya da bilgisayarların başındalar şimdi.
Sayfa 149
Reklam
Ee’si, sokaklarda çocuk falan kalmadı artık anne, in cin top oynuyor.Onlar ya televizyonların ya da bilgisayarların başındalar şimdi.
Sayfa 149Kitabı okudu
Tabiat! Güzel'in galerisi! Uzun kuyruklar oluşturmalıydı. İn cin top oynuyor duvarsız bahçede. Yerdeki yapraklar ağaçlarına geri dönmek istiyor. Gökteki bulutlar ırmaklarına. Duyurulmamış mı sergi? Afişler nerede? Nerede spikerin kâğıtları. Gerçeküstü resimlerle dolarken kataloglar, hakikatin tabloları nerede? Eserler kendi aralarında fısıldaşıyor. Kendi aralarında övüyorlar Güzel'i. Her şey Güzel'i anıyor, ne güzel! Fakat "Güzel" görünmüyor ne tuhaf! Yalnız "Güzel" görünüyor her yerde, ne görkemli! Ancak metruk gözlere tahtalar çakılmış ne acı! Mesruk gözler yuvarlanıyor koridorlarda, ne garip! Sen, ey imza arayan! Pencerene çakılan tahtaları sök. İmzadan başka bir şey olmadığını göreceksin sergide.
Ama bu öykülerin hiçbirinde Baba,Ali'den arkadaşı olarak söz etmezdi. İşin tuhafı, ben de Hasan'ı arkadaşım olarak görmüyordum. Bildik anlamda, yani. Birbirimize,ellerimizi kullanmadan bisiklet sürmeyi öğretmiş ya da karton bir kutudan gayet iyi çalışan bir film makinesi yapmış olsak da. Bütün bir kışı uçurtma uçurarak, uçurtma yarışları yaparak geçirsek de. Bu ince kemikli yüz, tıraşlı kafa ve düşük kulaklar, tavşandudaklı bir gülümsemenin sürekli aydınlattığı bu Çin bebeği yüzü, benim için Afganistan'ın yüzü olsa da.
Ey kendini akıllı bilen, dünyada insan olsun cin olsun herkes için en geçerli, en makbul şey şudur ki; ne sen kimseden incinesin ne de kimse senden incinsin!
Sayfa 42 - Hayat YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Daoistler ( Taoistler) , Konfiçyüs'le alay ederlerdi. Söze başlarken fikirlerini anlattığımız Taoistler, Konfiçyüs'te metafizik fikirler, kainatın esası hakkında düşünceler olmadığını ileri sürerler; onun sadece hayırseverlik ve adalet meseleleri ile uğraşmasını aczine verirlerdi. Gerçekten de Konfiçyüs bu meselelerle uğraşmamıştı. O, ne bir mistik filosof, ne de varlığın aslını aramaya çıkan bir mütefekkir değildi. Bozukluğunu gördüğü büyük, yüzlerce milyonluk bir Çin kütlesinin ve o yoldan insanlığın nasıl kurtulabileceğini düşünmüştür.
M. Ö. VI. asırda Çin halkı tam bir sefalet içinde idi. İç muharebeler bu milyonlarca insanı perişan bir hale düşürmüştü. Vergi memurlarının baskısı altında inliyorlardı. Şu hikaye bu hali pek açık anlatır. Bir gün Konfiçyüs T'ai dağı eteklerinde talebelen ile dolaşıyormuş, bir kadıncığızın feryadını işitmiş. Sordurmuş, niçin böyle ağlayıp sızlanıyor ? Aldığı cevap - Kocamın babasını bir kaplan parçaladı. Kocam ve oğlum da aynı akibete uğradılar. Konfiçyüs - O halde bu kadar tehlikeli bir yerde neden oturuyorsunuz ? Kadın - Çünkü burada bana zulmeden insan yok. Konfiçyüs yanındakilere dönüp şöyle söylüyor ·- Evlatıarım, bunu hiç unutmayın: Zalim bir hükumet bir kaplandan daha korkunçtur.
1,000 öğeden 931 ile 940 arasındakiler gösteriliyor.