Fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime,
toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum.
Kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen
ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı
dünya, inanılmayacak kadar büyüktür benim için.
Dünyayı dolaşmak,
görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları görmek isterdim.
Halbuki ben
yalnız yazılarda
Hayvanları uyutmayı boşverin, insan görünümlü hayvanları ehlileştirin. Bayramdan kalan doğa manzaraları :
Bir canlı doğaya ve yaşama bu kötülüğü nasıl yapabilir ? Yere en ufak bir çöpünü atmamak için saatlerce yanında taşıyan insanların olduğunu bilirken bu tarz geriz*kalılığa gerçekten katlanamıyorum. İnsan evinin içersini ne kadar temiz görmek istiyorsa doğasını da o kadar temiz kullanıp o kadar temiz bırakmaz mı ? Canlıların tümüne ait bir doğayı vahşi bir hayvan gibi kullanmakta ancak vahşi bir insana ait bir durumdur. Bir çöp poşetine tüm çöplerinizi toplayıp daha sonradan çöpe atmak ne kadar zor olabilir, bunun için hangi eğitime tabi olmanız gerekir ? Yiyin, için, batırın , s*çın… tüm güzellikleri kendi ellerinizle katledin, doğanın ırzına geçin: sonra arkanızdan gelip birilerinin toplamasını sizin batırdığınızı değiştirmesini bekleyin. Dışkısını yaptıktan sonra kapatan, ihtiyacı kadarıyla yetinen hayvanların sizlerden daha çok görgüsü var, sizlerden daha çok kurallara uyuyorlar hemde hiçbir ahlaki değer yargıları olmadan ! Çocuklarınızı iyi bir insan olarak yetiştirmek istiyorsanız ilk önce doğayı öğretin, hayvanları sevdirin. Kurdun, kuşun yaşadığı alana saygı duyması gerektiğini, çöplerini vahşice atmamaları gerektiğini öğretin ki etrafta en azından doğaya ve yaşama saygılı insan olmayı öğrenebilsinler.
Kitap için edebiyatından. Nobel ödüllü ve Çin tarihini anlatıyor. Çıkar çıkmaz yasaklanmış film çekilmiş filmi de yasaklanmış çünkü özellikle Mao dönemindeki Çin kültür devrimini eleştiriyor o dönemde mao'nun sanayileşmeye önem vererek tarıma 2 plana atması nedeniyle çekilen açlık anlatılıyor insanların artık ağaç kabuklarını köklerini yediği bir dönem. Eser köy dolaşarak derlemeler yapan bir derleyicinin bir köyde karşılaştığı kişi ile ilgili görüşleri ve ondan dinledikleri ile başlıyor. Bir insanın yaşamak için verdiği savaş anlatılıyor İlk başlarda çok zengin olan kahramanımız harmer grup harman savurarak parasını pulunu her şeyini kaybediyor ve yaşama savaşına başlıyor. Çin rejimini farklı bir gözle görmek ve yaşam için verilen savaşın zorluğunu kavrayabilmek için okunması gereken bir kitap. Yalnız kitabı çok daha iyi anlayabilmek için önce Çin devrimini kültür devrimini siyasi politikasını okuyarak başlamakta yarar görüyorum.
“Descartes, teorik olarak, her şeye gücü yeten, mutlak iyi olan Tanrının, gördüğüm gerçek ya da şüpheler karşısında beni aldatıyor olmasını olası görmek gerektiğini varsayar. Tanrı,belki de bizi bazen aldatıyor olabilir; bazen aldatan birinin sürekli aldatıyor olması da ihtimal dâhilindedir. Bir an için bizi aldatanın kötü bir cin (belki şeytan) olduğu da düşünülebilir ama, sonuçta, süphe ettiğimiz, aldandığımız bir olgudur. 0 halde, der Descartes, biz, az önce zikredilen matematiksel apaçıklığa erişinceye kadar şüpheli bulduğumuz her şeyden uzak durmalıyız. Duyularımızın bizi aldattığı doğru ise, onlarla ilgili bilgileri reddetmeliyiz. Ama burada önemli bir yargıya varırız: Bu kadar şüphe eden bir varlık olarak varlığımızdan şüphe edemeyiz ve "ben varım" yargısı kesin olarak ortaya çıkar. Var olduğumuzu bilmek yetmez, ne olduğumuzu da araştırmaya başlamalıyız. Bildiğimizi sandığımız kendimizi "maddi" bir şey olarak biliyorduk ve bunun şüpheli bir şey olduğu şimdilik ortada; o halde, kesin olan yönümüz "düşündüğümüzdür". Yani düşünmemiz bizim varlığımızon biricik kanıtıdır, şimdilik. Düşün meyi ruhun varlığı ile eş anlamlı gören Descartes, bunu bilmek ve varlığını kabul etmek, maddi olanın varlığını kabul etmekten daha kolaydır diyor. Çünkü balmumu örneğinde olduğu gibi, şekillerin değişmesi ile maddenin özünün değişmemesi bilgisini bize veren anlama yetimizdir. Şüphe etmemizi
sağlayan bizim düşünme yetimizdir.”