Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ve bunun üzerine Tarifa'ya gitmesi ve bütün bunların onda birini çingene kadına vermesi gerektiğini anımsadı. "Çingeneler nasıl da kurnaz oluyorlar!" dedi kendi kendine. "Belki de çok yolculuk ettikleri için."
Pencereme iki kelebek kondu. Biri Kürt, biri Çingene. Dün de iki serçe gelmişti, biri Kürt biri Çingene'ydi. Bulutların arasında bir görünüp bir kaybolan uçaklar var, kimi Kürt kimi Çingene. Öyle bir mahalle ki bu, her yer Kürt, her yer Çingene. Yaşlı olduğum için gözlerim görmüyor sanıyorlar. Kulaklarım duymuyor. Yaşlı kadın, sanıyorlar ki, öldü ölüyor. Dün odunluğumdaki tahtaları çaldı birileri. Kürtler, "Çin­geneler çaldı odunlarını" diyor, Çingeneler de "Kürtler çaldı" diyor. Oysa ben gece karanlığında... uykusuz yaşlılar kervanın­ da... pencerenin kenarında... bir başıma oturuyordum. Gözlerim kapalı ama kulaklarım açık. Gece sessiz. Gece karanlık. Çok eski zamanları hatırlıyordum. Bu mahallede benim gibi madamla­rın yaşadığı zamanları. Matmazel olduğum zamanları. Baba­ma mösyö dedikleri zamanları. Bayramları. Sakızlı muhallebileri. Fener alaylarını. Kendi dilimde söylediğim çocuk şarkıları­nı. Çok eski zamanları hatırlıyordum ki odunluktan sesler geldi. Çingeneler. Sessiz olmayı beceremeyen bir soyun torunları. Hırsız geldiler hırsız gidecekler. Üç beş parça odunum var, onu da çalıp beni soğuktan öldürecekler. Ben ölünce evi sökecekler. Önce marangoz Yorgi'nin, süslerini üzerine elleriyle oyduğu o güzelim kapıyı yıkacaklar. Sonra pencerelerdeki tahta kepenk­leri kıracaklar. Her yağmurda, her rüzgarda biraz daha eğilen duvarlara tekmeler atacaklar. Çökecek evim. Çingeneler evimi parça parça çalacaklar. Tek göz odalarındaki sobalarda yakıp ateşinde göbek atacaklar.
Reklam
Çingene kelebeklerden birinin üzerine bardak kapadım. İçinde çırpına çırpına çığlıklar attı. Çingene sineklerden birinin kanadını kopardım. Uçmaya çalıştı... çalıştı... çalıştı. Yere düştü. Üzerine bastım, öldü. İçinden sapsarı bir su çıktı. Dün gece Çingeneler tam odunlarımı çalarken ve beni yaş­lı yatağımda, yarı uykuda, yarı ölümde,
Boğazlıyan Kaymakamı KEMAL BEY
-İşgalci Avrupalı Haçlı güçlerine yaranmak için beni asıyorlar. Eğer buna "Adalet" diyorlarsa, kahrolsun böyle adalet!... Bu ses sanki uzak dağlara gitmiş, çarpmış ve oradan aynen geri gelmiş gibi, halkın dilinde tekrar edilmişti; -Kahrolsun böyle adalet!... ... O sırada, şimdiki Rektörlük binasının penceresinden bakan, İngiliz Muhibleri Cemiyeti Başkanı ve Adliye Müsteşarı SAİT MOLLA, süslü İngiliz askerlerinin verdiği güvenle, cellatlara hiddetlenerek, şiddetle bağırdı: -Söyletmeyin bu alçak herifi. Hemen asın bu köpeği... Ne duruyorsunuz it oğlu itler!.. Bunun üzerine çingeneler derhal darağacında sallanan ipin ilmiğini Kemal Bey'in boğazına geçirdiler. Bu sırada halk hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde Avrupa'da olduğu gibi Çingenlerin toplu sürgün ya da katliamlara tabi tutulduğu bir dönem olmadı. Fakat Osmanlıların da Çingenelere bakış açısının pek olumlu olduğu söylenemez. Bazı Osmanlı Tarihçileri, padişahların kendilerini yetmiş iki buçuk milletin efendisi olarak nitelendirdiklerini, buçuktan kastedilenin ise Çingeneler olduğunu belirtirler.
Sayfa 309Kitabı okudu
Medeniyet ( gerekli pazarların lüzümlu mahlukatı)
Yukarıda, Frenklerin, 'Bize benzemeyen halkları yok edelim' yerine 'Bize benzemeyen halkları tepe tepe kullanalım' demeye başladıklarını ve bunun bir ilerleme olduğunu söylemiştik. Ne yazık ki Frenkler, iliklerine işleyen saldırgan ırkçılık yüzünden bu soysuz pragmatizme bile sadık kalamadılar. Batı medeniyetinin ırkçı ve soykırımcı tabiatı, 20'inci yüzyıl boyunca da en vahşi yüzüyle gösterdi kendini. 1930'lu ve 40'lı yılların Avrupa'sında Yahudiler ve Çingeneler "gerekli pazarların lüzumlu mahlukatı" olmaları bile umursanmadan soykırımdan geçirildi. 1945'de Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası atıldı, yüzbinlerce masum sivil hunharca katledildi. 1948'de Filistin halkının soykırımdan geçirilmesi için Frenkleşmiş Yahudilere (Siyonistlere) yetki verildi. Amerika Birleşik Devletleri'nde ırkçı yasalar 1960'lı yılların sonuna kadar resmen yürürlükte kaldı ve "pis zenciler'i linç etme geleneği yakın zamana kadar devam etti. Zimbabwe'deki Frenk idaresi 1980 yılına kadar, Güney Afrika'daki Frenk idaresi de 1994 yılına kadar resmen ırk ayrımcılığı yaptı. 1992-95 yılları arasında 200 bin Avrupa Müslüman'ı (Boşnak), Frenklerin ortak inisiyatifiyle katledildi. Afganistan'da, Irak'ta sivillerin üzerine acımasızca bomba yağdırıldı ve halen yağdırılıyor. Guantanamo ve Ebu Gureyb hapishanesinde Müslümanlar en ağır maddi ve manevi işkencelere maruz kalıyor, cinsel tacize uğruyor ve birbirlerinin ırzına geçmeye zorlanıyor... 1000 yıldır değişen fazla bir şey yok.
Sayfa 66 - Vadi yayınları.Kitabı okudu
Reklam
Giysilerde lüks meselesinin en ilginç yönlerinden biri, bağlamla ilgilidir. Nitekim değerli elbiselerin kimin için giyildiğini, kimlerin onları giyebileceğini ve hangi estetik kuralı temel aldıklarını bilmek önem taşır. Ana gösteriş mekanı tabii ki, aidiyet sembolleriyle dolu olan bütün şahsiyetlerin hareket ettiği salıneyi oluşturan saraydır;
Alfa YayınlarıKitabı okudu
Çingeneler üzerine...
Kendi başına kalabildikçe insanlık (medeniyet ne kadar parlak üstün görünürse görünsün), yaşadığı sosyalizmi kolay kolay bırakamıyor. Bu kuralın en yaygın ve en çok bilinen göçebe örneği; Çingenelerimizdir: Medeniyet dünyası, atom çağından yıldızlara göçüyor: Çingenelerimiz dileniyorlar, çalıyorlar, vuruyorlar; fakat karda kışta yel üfüren göçebe çadırlarını kendiliklerinden bir ve orada yaşadıkları ilkel sosyalizmlerini kendilerine kalsa kıyamete dek bırakamıyorlar.
Sayfa 45 - Sosyal İnsan YayınlarıKitabı okudu
Irk Bakımından Yabancılar
Naziler, Yahudileri sınıflandırırken, dinsel kökenlerine , ebeveynlerine ve büyük ebeveynlerine bakıyorlardı, bu her ne kadar Nazi ırkçı kuramının saçmalığını ortaya koyuyor olsa da , teşhis ve dışlamaya dair bürokratik işlemlere net bir ölçüt getiriyordu. Ancak Çingeneler için böylesine net bir tanım yoktu. Bunun üzerine yetkililer , ırk bilimi dedikleri bir düzmeceye güvendiler ve Çingeneleri ırksal olarak sınıflandırmak ve haklarında bilgi toplamak için yeni bir kurum oluşturdular. Savaş sırasında Alman Çingenelerinin Auschwitz'e gönderilişleri sırasında kullanılan bu çalışma , savaş öncesi dışlama politikalarından en önemlileri arasındaydı.
Sayfa 131 - Dışlama Politikası: Nazi Devletinde Baskı,1933-1939, Nikolaus WachsmannKitabı okudu
Çağrışımlar, çağrışımlar.. :)))
''Zavallı hayvan ömründe ilk defa bu kadar bol ahenk içinde oynuyordu. Şimdiye kadar mahalle aralarında, toz toprak içinde yalnız ayıcının tulumu ve onun yanında gezen bir suratlının çatlak sesinden başka ahenk duymayan babayani ayıcık bu gece böyle, İstanbul'un en güzel yerlerinden birinde, bol ay ışığı altında, güzel sesli üç-dört kadının söylediği şarkıyla nasıl keyiflenmez, nasıl coşmazdı.! Hele biraz sonra bu ahenge Kör Andon kemanıyla, lavtacı lavtasıyla ve babacan Şahin Ağa da zurnasıyla karışınca ayı büsbütün coştu, kendinden geçti, aşka geldi, iki ayağı üstünde tatlı tatlı homurtularını artırdı ve bir kerte geldi ki o seksen-doksan okkalık koca oğlan, genzinden, baygın bir nara savurarak Etem'in üzerine atlayıp onun yüzünü gözünü yalamaya başladı.'' * Babayani: Gösterişi ve özentisi olmayan.
Sayfa 223Kitabı okudu
37 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.