İlk bölümde biri melek biri ermiş olmak üzere 2 ihtiyarcık fakir bir sokaktan karşılıyor bizi. Sokakta karşılaşılan her tiplemede yazarın kaleminin o karaktere kayması yetmezmiş gibi ilerleyen bölümlerde aslında baştaki iki ihtiyarın bahsettikleri kişiler olmadığını anlıyoruz.
Zengin ve anlamsız bir hayat süren ailenin servetleri kaybetmeleriyle fakir bir sokağa taşınması ve ilerleyen zamanda yeniden varsıl olup eski hayatlarına dönmesi ancak 2 kardeşin eski hayatlarını anlamsız bulmasıyla çıplak sokakta kalıp kendilerini hayır işlerine adama çalışmalarını gözlemliyoruz.
Psikolojik tarafı beni tatmin etmese de(Karakter derinliğinin yüzeysel kaldığını düşünüyorum.) çizdiği dram bir Vasconcelos kitabı olarak beni memnun etti. Bir mango ağacına atıfta bulunması yüreğimi ısıttı.
Hayatın anlamı, dostluk, gelir eşitsizliği ve tanrı kavramı gibi ciddi meselelere bir bakıp çıkacağımız akıcı tatlı bir kitaptı bana göre. Bittiğinde, büyüklük sanrılarına kapılmış, delirmiş, bu gençleri tedavi ettirme arzusu uyandırdı. Merak ediyorum, hayatın bazı boyutlarını görüp düşünmemek ve delirmemek elde mi?
Finalden etkilendim mi? Hayır. Başka türlü bitsin ister miydim? Emin değilim.