Heidi gibi taze keçi sütü içsem, peynirinden yesem, samandan bir yatakta gökyüzünü ve yıldızları seyre dalarken uykuya dalsam, dağlarında gün batımına dek çıplak ayaklarla dolaşsam, kaç yaşına kadar yaşarım acaba?
Kitapta; samandan yapılmış yatakta bir delikten yıldızları seyrederken uykuya dalmak, keçi sütü, kızarmış et ve peynir, beyaz ve siyah ekmek, rüzgârlı ve karlı dağlar, mis gibi kokan çiçekler ve dinginlik gibi öyle ferah şeyler anlatılıyor ki okuyanın mutlu olmaması elde değil! Ben de aynı duyguları yaşadım!
Gelin görün ki, Heidi’nin gerçek hikayesini, yazarın neyden esinlendiğini öğrenince içim fena oldu. Özellikle, Heidi’nin ayakkabı giymeyi reddetmesinin ardında yatan sebebi, çocukluk sanırken, meğerse gerçek ne kadar da farklıymış!
Refah sıralamasında, dünya sıralamasının başında yer alan İsviçre gibi bir ülkenin, geçmişindeki utancı, çocuk kölelerini anlatmaktaymış oysa. Bir şekilde devlete borcu olan veya hapsedilmiş ebeveynlerin ortada kalmış çocukları, ebeveynlerinin borçlarına karşılık çalıştırılmak üzere haraç mezat satılmaktadır.
Çıplak ayaklı çocukların gerçeği buradan gelmektedir. Köle çocukları satın alanlar, bunları öteki çocuklardan ayırabilmek için çıplak çalıştırmışlar. İşte, gerçek hikâye bu.
Heidi, ön planda mutlu bir çocukluğu anlatırken; arka planda ise İsviçre’nin büyük utancı çocuk kölelerini anlatmaktadır. Hem sevinç hem de hüzünle beraber anacağım bir eser olacaktır, Heidi.
İyi okumalar…