Ben seni düşündüğümde,
Yağmur yavaşlar, zaman yavaşlar.
Kelime trafiği olur ve bir cümle ölürdü,
ben ise yaralanırdım.
Ateş böcekleri aydınlatırdı geceyi uykusuz kaldığım zaman, ve ben de kimliksiz uzaklara bakardım.
Nemrut’la çok denk geldim gündoğuşunda ve rüzgara karşı tütün tarlasına sığındım.
Havayı kaplamış soğuk bir sis.
Yağmur ise her an yağabilir.
Kırışmış elleriyle sıkıca tuttuğu kibriti tutuşturup tütün yakan yaşlı adam,
hüzünle bakıyordu karanlık geceye.
Ay karanlık…
Ahmet Arif geliyor aklıma ve cırcır böcekleri eşliğinde başlıyorum şiire:
“Maviye, maviye çalar gözlerin
Yangın mavisine.
Rüzgarda asi körsem,
Senden gayrısına yoksam, bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel, gel,
Ay karanlık.”