Mısralarının arasına sinmiş kokun, şu dünyaya olan aymazlığımın en büyük sebebidir. Hırpalanmaya alışmış ruhuna uysal bir ürkeklikle yaklaşır, dokunmaya kıyamaz, yaklaşmandan korkarım. Kapım her zaman açıktır, girebilmen için; gidebilmem için. Bana dönen bakışlardan tiksinirim, ihtiyaçları olduğunda kapılarında biterim. Yalnızlık nedir bilmem, yanı başımda kitabını okur, bana zihninin derinliklerini açarsın; sonra da paylaştıklarının ağırlığının farkına varıp kaçamak cevaplarla gizlendiğini zannedersin. Anlatmaz, görmemi beklersin; göremediğimde kırılsan da, asla belli etmezsin. Bilirim kalbimde yanar durursun, acını anlarım, merhem olmak isterken ateşin olur seni daha da yakarım. Kabuslarıma ortak olmandan korkarım; benim rüyalarım, senin yaşantının kendisiyken çocuk gibi korumaya çalışırım seni canavarlarımdan. Yüzümü ellerimin arasına aldığımda saklandığımı düşünürüm dünyanın geri kalanından, yeterince uzun zaman karanlıkta kalırsam, unutmayı ümit ederim varlıklarını. Saflığıma duyduğun şüpheden nefret eder, sessizce göz yaşlarımda boğulmayı dilerim; inatla inanmamandan nefret duyar, gidebileceğin kadar uzağa gidip yok olmanı isterim. Özlemimden kavrulmayı göze alırım tek çıkış yolum olan inançlarıma bir yara daha açmamak için ve pişman olacağımı bile bile aklıma gelen her lafı söylerim hiç utanmadan. Bırak gitsin, kafamdaki seslerin gürültüsüyle sağır etmeyeyim seni düşüncelerinin ezgilerine; mutluysan karanlığında, ışığımla kör etmeyeyim seni bencilce.