Hangi fakülteden olduklarını bilmediğim öğrencilere ve öğretmenlere yöneltebileceğim tek suçlama, üç yüz yıldır aralıksız serilip duran çimenliklerini savunmaları sırasında benim küçük balığımın bir köşeye gizlenmesine yol açmalarıydı.
Çok gençtim, ölümü o kadar az kavrayabiliyordum ki, her şeyden önce bunun son saniyelerim olabileceğini düşündüm. Belki de bu yüzden duyduğum acı çok soluk kesici, iç parçalayıcı ve boğucu geliyordu.
Daha sonra sık sık kendime, o zamanlar, 1918 sonbaharında, tıp bilimiyle uğraşan araştırmacıların ana niteliği olan öğrenme hırsının mı, yoksa bir çeşit Tanrısallık bir kez olsun yazgı rolü oynama arzusunun mu beni bu işe karıştırdığını sordum.