cansel

Bir çocuğun kalbinde taşıdığı şey, elinde tutabildiği her şeyden çok daha önemlidir.
Reklam
Şebnemlerle kaplı bembeyaz tarlaların üzerinde ilk ılık rüzgar estiğinde, kara topraklar karların altından göründüğünde ve hava toprağın kokusuyla nemlendiğinde neler hissederdi oysa! Rüzgarı çıplak göğsünde duyumsamak ve yapraklarını özlemiş ağaçların iniltisini duymak için her fırsatta ayağa fırlayıp pencereyi hızla açtığı zaman hissettiği o delice ilk korku neredeydi? Binlerce küçük şeyden, kuşların uzaklardaki cıvıltısından, hızla süzülen beyaz bulutlardan aldığı haz neredeydi? Toprağın içinde hafif bir sızıntının eşlik ettiği çıtırtıları ve hışırtıları algılamaktan aldığı haz neredeydi? Bahçedeki dalların ucunda yapışkan küçük tomurcukların oluşmasına, sonra da patlayıp ürkek yapraklardan henüz renksiz tek bir çicek yaratmalarına kulak vermekten aldığı haz neredeydi? Kanını derinden dalgalandıran heyecan neredeydi? Paltosunu üzerinden fırlatıp, kabaran nemli toprağın üzerinde ağırlaşmış ayakkabılarla bata çıka yürümekten, bir tepeyi koşarak tırmanmaktan, sonra tıpkı yukarılardaki bir kuşun pırıltı havada yaptığı gibi ansızın anlamsız sevinç çığlıkları atmaktan duyduğu delice mutluluk neredeydi?
Erkek çocukları çoğu zaman güçlü, hırslı, mücadeleci ve atılgan olmak gibi kültürel beklentileri karşılamakla uğraşırken; kız çocuklara edilgen olmaları ve yardıma muhtaç tavır sergilemeleri gerektiği gibi kültürel mesajlar verilir. Gücün çocukta olduğu hareketli oyunlar, erkek çocuklarını saldırı ve mücadele kavramlarını sevgi dolu, samimi bir ortamda bir yetişkinle birlikte keşfetmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca kız çocuklarını da, kültürel olarak kabul gören "zayıf kadın" klişesini yok ederek güçlü kılabilir ( Cohen, 2001) .
Sayfa 205Kitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Gözü hiçbir şey görmeden derslerinde ilerliyordu, her türlü hırstan uzaktı, amacı kendini uyuşturmak ve mahrum kaldığı onca şeyi düşünmemekti. Pek çok insanın yaşamının beyhudeliğini ve boşluğunu görmemek için kendini kaptırdığı bu hummanın içinde eşsiz bir sırrın barındığını anlamıştı ve kendi yaşamına da bu yolla zorla bir anlam yükleyeceğini umuyordu; gelgelelim ilk gençliğin yaşamın anlamının değil, bütünüyle çeşitliliğinin peşinde olduğunu unutuyordu tabii .
"Hani birkaç hafta önce, ebeveynlerinin sevgisini senden kasten esirgemediğini,yalnızca onlarda verilecek bir sevgi bulunmadığını fark etmiştin, hatırlıyor musun? "
Reklam
Kentte uzun süre dolanıp durmuş, insanlarla dolup taşan caddelerde yine yapayalnızlığının acısını duymuştu.
Sonraki günlerde de değişen bir şey olmadı: Hüzünle sevinç, umutlu düş kırıklığı sürekli iç içeydi; belirsiz bir duygu, ama daima yabancı olmak ve alışamamak...
İçinde milyonlarca yüreğin attığı şu kocaman kentte tek başınaydı ve şakır şakır yağan hain yağmurdan başka ona kulak veren ya da bakan yoktu; oysa o hıçkırıklarla ve gözyaşlarıyla boğuşuyor, bir çocuk gibi davranmaktan utanıyordu, karanlığın arkasında durmuş ona çelik gözleriyle insafsızca bakan bu kaygıdan kendini nasıl kurtatacağını bilmiyordu. Tek bir sözcük duymanın hasretini o an olduğu kadar hiç çekmemişti.
Yaptığımız bir şey yüzünden kendimizi kötü hissettiğimiz suçluluğun aksine utanç, kendinin zaten özünde kötü olduğunu hissetmektir. " Kötü bir şey yaptım" ile "Ben kötüyüm" arasındaki farktır.
Acı verici geçmişimiz ve yetersiz hissettiren bugünümüzün bulanık sularına dalmaktansa, bir tur daha koşmak, bir satış daha yapmak, bir güzel kıyafet daha almak ya da bir kadeh daha şarap içmek çok daha kolay. Ama tüm dahiyane savunma stratejilerimizi tükettikten sonra elimizde tek seçenek kalır: Duygularımızla kalmak. İçimizdeki ve ilişkilerimizdeki gerçek değişimin anahtarı budur.
Reklam
Dostoyevski, cehennemin sevme kabiliyetinden yoksun kalmak olduğunu söylemiş, ben de buna katılıyorum.
Kardeşleri kıyaslama
Gerçekten de bazı çocuklar iyilikte birinci olamayacaklarını düşünüp kötülükte olmaya karar verir miydi?
Genellikle çocuklar daha fazla ilgi gösterildiğinde, daha çok ağlarlar. Bunun nedeni, daha derin, acı veren duygularını açığa çıkarmak için kendilerini güvende hissedecek miktarda sevgi bulmuş olmalarıdır.
Çocuklarınız, bütün duygularının, en acı verici olanların bile, onaylayıp kabul etmenize ihtiyaç duyar. Sizin göreviniz, onun nasıl duygular besleyip beslememesi gerektiğine karar vermek değil; ne hissederse hissetsin, sevmek ve kabullenmektir.
Ruh ve beden, beden ve ruh; ne büyük gizemdi. Ruhumuzun hayvani, bedenimizinse ruhani bir tarafı vardı. Duyularımız keskinleşirken zihnimiz körelebiliyordu. Bedensel dürtülerin nerede ölüp ruhani dürtülerin nerede başladığını kim bilebilirdi ki?
693 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.