Bazen anlatılamaz hissedilenler, nereden başlayacağını bilemezsin. Medyada gözlerinin içine bakan umut dolu bir çocuğun gözleri sana hesap sorar: 'Hani gelecek bizdik, neden korumadınız bizi ?' ... Sonra bu fotoğraflar daha sık çıkmaya başlar karşınıza. Olacakları senelerdir öngörmenin ama engel olamamanın üzüntüsü tıkar boğazınızı... Tüm çabalarınıza karşı gerçekleri görmeyenlerin de katkı yaptığı bu acı okyanusunda boğulursunuz. İşte birkaç gündür maalesef yine aynı haldeyim... Maalesef yine Veysel'in gözlerinden gözlerimi kaçırmak durumundayım...
Öğretmen ve Öğrenci...
Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore şehrinin
kenar mahallelerine göndermiş ve o bölgede yasayan 200 erkek çocuğunun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemişti. Öğrenciler hemen hepsi bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının
İlk evladım Köksal 1969 yılında
ikinci evladım Serdar 1971
üçüncü yavrum Hakan 1973
dördüncü oğlum da 1975 yılında dünyaya merhaba demişti.
13 Kasım Cumartesi 1976 gününden bir gün evvel Serdar'ın dişi çok ağrıyordu. Sabaha kadar ağlamış hiç yatmamıştı. En küçük oğlumu abisine (Köksal) bırakarak Serdar'ı dişçiye götürmeye karar verdik. Serdar
Anadolu'nun küçük bir köyünde bir çocuğun gözleri, ateşli bir hastalık sonucu görmemeye başlar. Baba bir gün diğer çocukların artık oğluyla oynamamaya başladıklarını fark eder; oğluna bir çalgı aleti alır; çocuk onunla tıngır mıngır vakit geçirir. Bir süre sonra gerçekten bir şeyler çalmaya başlar. Bir gün yakındaki köyden bir adam, çocuğun yetenekli olduğunu düşünerek ona ders vermeye başlar. Çocuk yeteneğini geliştirir. Çok zeki, yaratıcı ve hazır cevaptır. Hatta bir gün gurbette sazı kırılınca bir dostundan saz almak ister; dostu, fiyatına “yüz elli lira” der. Garibanın cebinde sadece elli lira vardır.” Bu elliyi al, yüzüne tükürürüm.” der. Şaka öyle hoşuna gider ki satıcının; kalan yüz lirayı almaz.
O kör çocuğun adı Veysel'dir.