öfke içinde büyüyoruz. oturduğumuz semte, sokağa, odalara, eşyalara, kış aylarında güçlükle ısıttığımız, eskimiş, ortası çukur pamuk yataklara öfke duyarak büyüyoruz. yaşam yalnızca sokaklarda. bir canlılık var sokaklarda. güzel olan, gerçek olan, kentin insanları, kalabalık, dış dünya. dış dünyanın insanının kulaklarına varan uğultusu. diğer ülkeleri aşan, batıda bir okyanusa, doğuda bir başka okyanusa varan uğultu.
evet. ölüm. insanın tanrı’sına kavuşması. o en kutsal an… tanrı’ya ulaşılan en kutsal an. varoluşun tek gerçek anı… ölüm. tanrı’yla birleşme.
Reklam
“ tüm zirvelerde sessizlik, tek bir ağaç bile solumuyor, kuşlar ormanda susuyor, biraz daha bekle, yakında sen de gömüleceksin sessizliğe…”
"Nasıl Tezer Özlü'nün başına, Çocukluğun Soğuk Geceleri romanında belirttiği gibi, halim selim bir olay geldiyse 1968'de; yıllar sonra da Nilgün Marmara'nın başına da 1987'de bir Scorpio olayı getirildi ama Nilgün Marmara bunu yazmaya 13 Ekim 1987'deki ölümü yüzünden vakit bulamadı."
dışarıda, yaşamın gürültüsü içinde, ya da başka evlerde, başka insanlarla yaşam her zaman daha güzel geliyor bize
intihar düşüncesi peşimi bırakmıyor. çoğunluk gibi doğal ölümü bekleyeceğim
Reklam
bedenime bakıyorum. her yanım çürük içinde.
ölü gövdemin güzel görünmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum. sanki güzel bir ölü gövdeyle öç almak istediğim insanlar var. karşı çıkmak istediğim evler, koltuklar, halılar, müzikler, öğretmenler var. karşı çıkmak istediğim kurallar var. bir haykırış! küçük dünyanız sizin olsun. bir haykırış! sessizce yatağa dönüyorum. ölümü ve yokluğu uzun süre düşünmeye zaman kalmıyor. şimdi gözümün önündeki görüntüler renkli kırları andırıyor. korkacak bir şey yok. kırlarda koşuyorum. sanki bir deniz kentinde yaşamıyorum. hep kırlar. esintiyle birlikte eğilen otlar arasında bir başımayım. birazdan ölüm beni alacak
ölüm düşüncesi izliyor beni. gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. bunun belli bir nedeni yok. yaşansa da olur, yaşanmasa da. bir kaygı yalnız. beni, kendimi öldürmeyi denemeye iten bir kaygı.
oysa ben henüz taşra bahçelerinin erik ağaçları altındaki durgunluktayım
Reklam
bizi bıraksalar. ben onun dizlerinde yatsam. içgüdülerimizle gövdelerimizi tanısak. birbirimizi sevsek. doğanın geliştireceği sevgi içinde büyüsek.
geceleri anneme sokulunca hem soğuktan korunuyorum, hem de yalnızlıktan.
İki insanın birleşmesindeki sonsuzluk özü olmalı insan yaşamının. Özü olmalı güneşin. Bizi saran sıcaklığın. Soğuyan gecelerin. İki insanın sarılarak geçirdiği bu sarsıntı özü olmalı evrenin. Sonsuza dek varan, var eden, yaşatan, yaşamı ileri çağlara doğru devreden bu birleşme...
Karanlık, uzun geceler vardır. Kapalı gözlerle uzandığım, birkaç saatin bana ait olduğu karanlıklar.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.