Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
2.dunya savasinin milliyetcilik uzerine etkisi
Zaten, kronolojik olarak, 1924 Anayasası'nı hazırlayanların etnik milliyetçilik - sivil milli yetçilik arasındaki farkı bilmelerine imkân yoktur, çünkü bu ayrım henüz kuramsal olarak ortaya atılmış değildir. Bu ayrım, hem dünyada hem de Türkiye'de II. Dünya Savaşı'nın so nunda ortaya çıkar. Hans Kohn, erken uluslaşma - geç uluslaşma ölçütüne dayalı olarak Batı milliyetçiliği - Doğu milliyetçiliği ayrımını geliştirdiği "The Idea of Nationalism' başlık li eserini ilk olarak 1944'te yayımlar. Kan bağı esasına dayalı vatandaşık ile toprak bağı esa sına dayalı vatandaşlık ölçütleri üzerinden Alman milliyetçiliği - Fransız milliyetçiliği ay- rımı da Jacques Droz tarafından 1949'da geliştirilir. Bunlar, esasında, II. Dünya Savaşı'nın ırkçılığın alabileceği korkunç boyutu göstermesi sonucunda içine düşülen dehşeti, ırkçılık la aynı kaynaktan beslenen milliyetçilikten tümden vazgeçmeden aşmaya yönelik düşünsel çabalardır. (Kohn'un Doğu-Batı ayrımında Almanya'nın Doğu'da kaldığı hatırlanmalıdır.)
Sayfa 242Kitabı okudu
Yeryüzü ölüyor. O nedenle insanlık adına bir şeylerin yapılması, sert, ama zorunlu kararların alınması gerekiyor. Hemen. Hiç zaman yitirilmeksizin.
Reklam
Nüfus artışı hala doğum kontrolüne ilişkin eğitim çalışmalarından daha hızlı bir tempoyla gerçekleşiyor, çevre kirliliği bugün de çare bulma çalışmalarımızdan daha hızlı artıyor, en kötüsü ise, uluslar hala inatla didişiyorlar ve yöresel gururlarini insan türünün yaşamindan ve ölümunden daha üstün tutuyorlar.
Dünya artık savaşlara yol açan bir vatanseverliği barindiramayacak kadar küçüldü. Gerçi ülkemizle, dilimizle, kültürümüzle ya da geleneklerimize gurur duyabiliriz, ama yalnızca bir beyzbol takımıyla gururlanmamiz gibi, soyut silahlarla bağdaşamaz bir gurur olmalıdır.
Yeryüzünün kaç kişiyi barindirabilecği sorusunu soran için en emin yol, denetlebilir sayilari çıkış noktası almaktadır. Yeryüzunde yaklaşik 20 milyar ton canlı hücre vardır; bunun yüzde önünü ya da iki milyar tonunu hayvansal yaşam olusturmaktadir. Bitkisel yaşam, güneş işinlarinin yoğunluğu yükselmedikce ya da bitkilerin günes işiğini işleme yetisini daha fazla gelistirmedikçe nicelik açisindan artamiyacagindan, yukarıdaki sayıya maksimal değer gözuyle bakılabilir. Buna karşilik hayvansal yaşam da, temel besin maddesini oluşturan bitkisel kitle buyumedikçe nicel bir artık gerçeklesemez.
Bir ormanda ağaçlar kesilir, yok edilirse ( vurguncu isletmeciliği yaptiği gibi) ormanın altında yetişen çalilar, otlar açikta bol ve şiddetli işiğa dayanamayarak kurur, yosunlar, mantarlar kavrulur gider.
Reklam
Ormanlar
Her memleketin kendine mahsus bir vegetation "u, bir bitki örtüsü vardır ve o memleketin yalnız cildi, derisi değil, aynı zamanda en büyük hayat ve enerji kaynağıdir.
Bizde ormanların harap olmasına sebep olarak en çok iki şey üzerinde durulmaktadir; biri soyguncu veya vurguncu isletmeciliği, ikincisi yangınlar. Fakat Türkiye'de ormanların köküne kibrit suyu sıkan, hem yalnız ormanlarin değil, ormansizlaşan ve zati ormansiz olan bölgelerimizi de kemirip sömüren, hülasa bütün memleketin iflahini kesen uçüncü dert daha vardır ki yanginlardan da, vurgunculardan da daha zorludur. Çünkü sinsidir ve asırlardan beri sessiz, sedasız, gözümüzün önünde, çogumuz farkına bile varmadan memleketi tahrip edip gitmektedir. Bu üçüncü ve malesef hiç önemsenmediğimiz dert düzensiz, başıboş meraciliktir.
Türkiye 'de ormanın ehemmmiyeti. Azalması dolayısıyla başgösteren âfetlerin canımızı yakmaya başlamasiyla anlaşilmistir. Gerçi bu, bütün dünyada böyle olmuştur ama, çok zamanlar önce( birkaç asır!) Olmuştur.
Soyu tükenen hayvanlardan deniz çöplüklerine, gürültü kirlenmesi den "kirli eller" siyasetine halka halka yayıldı eylem bölgeleri. Bugün herkes aynı fikirde: Önce insanı insan' dan korumak, kurtarmak gerek.
Reklam
Faşizm kapitalizmin çaresizliğidir. Yoksa kapitalistler de bilirler ki faşizm onlara istedikleri gibi yar olacak değildir.
Türkiye, yüzyillardan beri bir mücadelenin içinde. Bir yanda Türkiye'yi ileriye götürmek, Atatürk'ün diliyle, "Çağdaş uygarlık düzeyine" eriştirmek, öte yanda, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu seviyeyi bile çok görüp geriye götürmek isteyenler bu mücadeleyi sürdürüyorlar. Bir de bunların arasına sıkışmış bir başka grup var: "Aşırı ortacılar", eyyamcılar, "aman aman ortalık dalgalanmasın"cılar. Aslında bu üçüncü grup gericilerin bel kemiği. Kendini açıkça "gerici" olarak ortaya koyanlardan, "maziperestlerden" daha tehlikeli, daha etkili.
Diyarbakır
Atatürk hiçbir toplantıyı Diyarbakırsız yapmazdı, kıyameti koparırdı.
Müslümanlık totaliter bir dindir. Müslüman topluluklarda seküler devlet rejimi kurulamaz ve Müslümanlık laiklik ile bağdaşmaz.
Sekülarizm ile laiklik arasındaki fark
Laiklik ve sekülarizm iki ayrı kavramdir. Laiklik toplum düzenini ilgilendirir; din ve devlet işlerinin ayrılması, kişilerin din ve vicdan özgürlüklerinin devletin teminatı altında olmasını ifade eder. Sekülarizm, siyasi yapıyı tanımlayan bir kavramdır. Devlet egemenliğinin dini ögelere dayanmadığı anayasal rejimleri tanımlar. Sekülarizm siyasi otorite bakımından bir haktır, laiklik ise yükümlülüktür.
187 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.