Aslında doğa insanı, hayvanlarla karşılaştırıldığında, güçsüz yaratmıştır. Civciv yumurtadan çıktığı anda yemini yemeye başlar. En gelişmiş hayvan yavru-larının bile gelişme süresi çok kısadır. Oysa insanın kendini koruyabilecek duruma gelebilmesi için en az on yıl gerek..
tarihin ön cephesi her zaman açıktır, ve her yeni başlangıç başarısızlığa da uğrayabilir. Aynı şekilde, başarıya ulaşsa da, bu geleceğin içinin nasıl olacağını önceden söylemek de olanaksızdir..
Uygarlığın kültürün bunca ilerlemesine karşın insanın hiç de bu ilerlemeye koşut olarak geliştiğini göremiyoruz yeryüzünde henüz. “İnsan olmak güçtür..
Beyaz ayı ormanda, fil dağda yaşayamaz. İşte insanı hayvandan ayıran da bu noktada belirir. Hayvan ancak içinde bulundu-ğu çevrede yaşayabilir, ona uymak zorundadır. Oysa insan çevreyi değiştirebilir ve kendine uydurur..
Evet sevgili Sead, çok az şey değil, hiçbir şey görmedim Saraybosna'da. Ekmek kuyruğunda beklerken başlarına bomba yağan insanları görmedim örneğin. Evlerine su taşırken vurulanları da. Akan kanı görmedim, kanı yalayan köpekleri de. Çevre köylerde ırzına geçildikten sonra boğazlanıp ırmağa atılan genç kızları, tank paletleriyle çiğnenen çocukları, Kazıklı Voyvoda döneminden kalma işkencelerle öldürülenleri görmedim. Hiçbir şey görmedim Saraybosna'da. Annesinin cenaze töreninden dönüşte bir tetikçi kurşunuyla yaralanan küçük kızı bile. Ne açlığı gördüm ne korkuyu yaşadım. Çıldıranların, bu karabasandan ömür boyu kurtulamayacak olanlarla ölüleri de görmedim. Mezarları gördüm yalnızca. Hangi tarihte doğdukları önemli değildi, ama son iki yılda ölmüştü tümü. Yıkılmış evleri gördüm bir de, Postane binasının o korkunç halini. Ve sokakları bir anda dolduran, nereden çıktığı belirsiz o sakat kalabalığını. Savaşı görmedim, doğru. Savaşın yüzünü gördüm ama. Sevgilim Saraybosna'da. Unutmayacağım!
“Plan değil. plav istiyoruz” Demokrat Parti'nin sloganı idi. Devletin planlı ekonomisine karşı çıkanlar, özel girişim diye diye Türk ekonomisini alt üst ettiler. Aslında gerçek bir özel girişim de kurulmuş değil Türkiye'mizde. Devlet eliyle sermaye yaratıldı özel kişilere, yine de herşey devletten bekleniyor. Son yıllarda bir de özelleştirme sorunu çıkardılar. Özelleştirme yağmalamaya dönüştü.
2. Dünya Savaşı sonrası demokrasiye geçmeye başladık, olumlu bir gidişti bu, ama demokrasi ve özgürlük kavramlarının yanlış anlaşılması sonucu her şey bozulmaya da başladı..
.. evrene en çok zararı dokunan canlı türü İnsan: “İnsan İnsanın Kurdu” dememiş boşuna Latinler: Hem kendisi, hem de çevresi için İnsan’dan güçlü tehlike yok.
M. Scheler de “hayvanları tanıyın, ne demek istediğimi anlar-sınız” diye de ekliyordu. Gerçekten kendini tüketen hiçbir hayvan yok yeryüzünde. İçgüdüleri onları bizim kendimizi korumamızdan daha iyi koruyor. Ama insan insan olma yolunda epey yol almıştır, daha ilerisini de başaracaktır
Olumsuzlukların karşısına onları giderecek önlemlerle değil, ama "o kadar" olumsuz değilmiş gibi gösterme çabasıyla çıkmak da bir düşünce yoksulluğu belirtisidir, dahası, belki de bu bağlamdaki belirtilerin en vahimidir!