Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Saplantılı, kontrolcü bireyler çoğunlukla öfkeyi doğrudan ifade etmekten kaçınır çünkü bunun tehlikeli olduğunu ve taşkınlığa dönüşebileceğini hissederler.
Sayfa 198
Milyonlarca insan doğuyor, yaşıyor ve iptidaî aptallaştıran bir sefalet içinde ölüyorlar! Böyle mi olmalı? Çoğunlukla aslen doğuştan yetenekli milyonlarca insan tüm hayatları boyunca aptal birer koyun olarak kalıyorlar. Böyle mi olmalı? Milyonlarca küçük kardeşlerimiz ruhen kaba, acımasız ve şehvet düşkünüdürler. Böyle mi olmalı? Ve siz utanmıyor musunuz yüzlerce iğrenç ve suçlu ‘böyle mi olmalı’lardan? Bu rezil toplumsal aptallık ve kayıtsızlık da mı ‘böyle mi olmalı?.”
Reklam
Biraz sustum, konuşmak çoğunlukla gereksizdi. Biraz gözlerimi kapattım. Görülmeye değecek çok fazla şey yoktu.
Sayfa 46 - Nazlı'nın düşünceleriKitabı okuyor
Çoğunlukla, hayatımızın tüm zorluklarını ortadan kaldırırsak hedefimize daha çabuk ulaşacağımızı düşünürüz ama tam tersi bayım, sadece dünya meselelerinin karışıklığı içinde başlıca 3 hedefimize ulaşabiliriz: 1) Kendimizi tanımak, çünkü insan kendini ancak kıyaslama yaparak tanıyabilir, 2) Kendimizi kusursuz hale getirmek, ancak mücadeleyle elde edilebilir ve 3) Başlıca erdeme, ölüm sevgisine ulaşmak. Sadece hayatın iniş çıkışları bize onun anlamsızlığını gösterebilir ve doğuştan gelen ölüm ya da yeniden hayata gelme sevgimizi artırabilir.
Sayfa 651Kitabı okudu
Plotinos'a gelinceye kadar filozoflar için akıl iki farklı şeydi
Bunlardan birincisi mantıksal veya bilimsel akıl yürütmelerde kendisine dayanılan çıkarsamacı veya diskürsif akıl anlamında akıldı. Bu akıl ya bir öncülden onun sonuçları­na veya bir bilimsel düşünce nesnesinden başka bir bilimsel düşünce nesnesi­ ne geçişi mümkün kılan şeydi. Platon ve Aristoteles, insan aklından söz ettik­ lerinde, çoğunlukla onu bu anlamında kullanmışlardı. Ancak Platon ve Aristoteles, daha önce gördüğümüz gibi, bunun ya­ nında bir başka aklın veya düşüncenin varlığını da kabul etmişlerdi. Bu, bi­rinci aklın veya çıkarsamacı aklın, mantıksal veya bilimsel aklın tersine, nes­nesini doğrudan, araçsız bir şekilde ve bütünüyle kavrayan saf bir zihin fiili, entelektüel bir sezgi olarak akıl veya düşünceydi. Bu akıl, bir öncülden sonu­ca veya bir nesneden başka bir nesneye geçtiği için zorunlu olarak değişme ve zaman kavramını gerektiren ilkinden farklı olarak, bir çeşit sezgi, entelektüel sezgi ve entelektüel kavrayış veya temaşaydı.
Sayfa 173 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Ayıp Sultan'ın Hükümdarlığı
"Kültürel olarak sürekli başkalarının gözüyle, özellikle kendi değerlerimiz için değil de, çevre değerleri için yaşamayı adet ve alışkanlık haline getirmişizdir. Çevrenin davranış kurallarına, değer yargılarına, doğru ve yanlışlarına sorgusuzca katlanır, çoğunlukla da bu davranış veya değerlerin bize uyup uymadığını düşünmeden benimseyiveririz."
Reklam
..yetilerimizi hazzın peşinde kullandığımız kadar acıdan uzak durmak için de devreye sokarız. Acı sıklıkla bizde haz üreten aynı nesne ve idelerle ortaya çıkar ki bu üzerinde durulmaya değer bir konudur. Haz almayı beklediğimiz duyumlarda sıklıkla acı duymamız bir kez daha Tanrının yüceliğini ortaya koyar. O varlığımızın korunması amacıyla, bize zararı dokunacak çoğu şeye karşı uyarıcı bir işaret olarak nesnelere acı duyulanımını da iliştirmiştir. Ancak yalnızca varlığımızı değil her bir parça­mızı da tam olarak korumayı hedeflediğinden çoğunlukla bize zevk veren idelere "acı"yı da eklemiştir.
Sayfa 173 - Öteki Yayınları / Çev.Meral Delikara TopçuKitabı okuyor
Tanrı’nın insanlara düşünme yeteneği verdiğini, insanların bunu kullanarak her şeyi kendi kendilerine anlayıp öğrenebildiğini söyledi. Fakat hayvanlara sezgi vermişti, düşünmeye bağlı olmayan, bu da kendi içinde çok daha eksiksiz ve kusursuzdu; hayvanlar da insanların hayatını çoğunlukla bunu kullanarak kurtarırlardı.
Zengin insanlar çoğunlukla öfkelidirler çünkü fakirlerin servetlerini ele geçirmek istediklerinde şüphelenirler.
Sık sık rastlanan "büyük aşk "diye anlatılan ve çoğunlukla film ve romanlara konu olan bir yalançı sevgi biçimde putlaşdırıcı sevgidir. Hiçbir put kendisine tapan kişiye kendinden beklenenleri vermeyeceği için geçen zamanla birlikte düş kırıkları başlar ve çare olarak yeni bir put aranmaya başlanır.
Reklam
İnsanların çoğunlukla birbirlerinin arkasından kötü sözler söyleyip dedikodu yaptıklarını biliyordum, ama bunlar sanki biri tarafından dünyanın en iyi insanları olarak kabul edilmiş ve dünyayı yargılama görevi kendilerine verilmiş gibi, herkes hakkında insanı çileden çıkaracak tarzda rezilce konuşurlardı, çoğu insanı kıskanır, kimseyi övmezlerdi, herkes hakkında hiç olmazsa az çok, kötü bazı şeyler bilirlerdi.
Öğrenciler, güvenlikleri tehdit altına girdiğinde, psikolojik gereksinimleri karşılanmadığında, dışlandıklarını, değersiz olduklarını veya sevilmediklerini düşündüklerinde güçlü hisler ve duygusal sıkıntı yaşarlar. Böyle zamanlarda, okul ödevlerini yapamazlar ve öğretmenin öğretme girişimleri çoğunlukla sonuçsuz kalır.
“Göreviniz artık bir düzen dayatmak, kabul edilebilir kendilikler yelpazesini kısıtlamak, aktörlere ne olduklarını öğretmek veya kör pratiklerine biraz düşünümsellik eklemek değildir. AAT'den bir sloganı kullanacak olursam, 'aktörlerin kendilerini takip etmeniz' gerekir; yani bu kolektif varoluşun ellerinde neye dönüştüğünü, onu birbirine uygun hale getirmek için hangi yöntemleri kullandıklarını, kurmak zorunda kaldıkları yeni ortaklıkları hangi izahların en iyi şekilde tanımlayabileceğini onlardan öğrenmek için çoğunlukla yabani olan yeniliklerine yetişmeye çalışmaktır”
Günümüzün kadını, tıpkı Sindrella gibi, dışarıdan bir şeylerin onun yaşamını dönüştürmesini istiyor. Çünkü kız çocuklarına doğdukları günden itibaren bu anlayışın bilinci aşılanıyor. Evlilikle garanti altına alınan sonsuz bir mutluluk ve güven miti. Oysa biliyoruz ki, 2000'li yıllar hemen hemen tüm dünyada boşanma oranlarının en yüksek seviyesini işaret ediyor. Süreç çoğunlukla; yaşamlarını, erkeklerin onlara destek olmak için her zaman hazır olacağı yolundaki Sindrella mitine inanarak harcayan milyonlarca "evsiz evhanımı"nın yıkımıyla sonuçlanıyor. Bu ataerkil ideoloji bir zamanlar toplumsal hayatın sürekliliğine yanıt veriyordu; dahası kadınların bu duruma tepki gösterebilmeleri için kimi şartların oluşması gerekiyordu. Ancak çok şey değişti
Tatmin edilemeyen merak, kendi yanıtlarını üretmeye meyilli olurdu. Tahminler gerçeklerden çok daha tehlikeli olurdu çoğunlukla.
Sayfa 147 - İthaki Yayınları
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.