Onun koluna girmiş olan yaşlı beyefendinin, sayın diplomat Newton (Clare Newton! -Clare Newton!- Clare Bayes'in kızlık adı öyleydi) olduğunu bilmek için bir nedenim yoktu, kendisini daha önce hiç görmemiştim, fotoğrafını bile. Yine de derhal kavradım, babası olduğunu aralarındaki şaşırtıcı benzerlikten anladım (belki de korkunç denecek bir
“Canımı sıkan şey, belli bir tada varamamaktan çok insanın, bir çalışma alanının bütününün bana yabancı oluşu…Oysa ben bir insanım ve bu tabloları yapanlar da insanlar..”
Benim de mi düşüncelerim olacaktı,
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?
"Eskiden olduğun kişi olmadığını kendi duyguların söylüyor sana. Ama ben hâlâ eskisi gibiyim. İkimiz tek yürekken verilen mutluluk sözleri, artık iki kişi olduğumuz için ıstırapla dolu. Bunu ne kadar çok ve nasıl bir acıyla düşündüğümü sana anlatamam. Sadece bunu düşündüğümü ve seni artık serbest bırakabileceğimi söyleyebilirim."
"Ben serbest bırakılmayı hiç istedim mi?"
"Kelimelerle. Hayır. Asla."
"Peki, o zaman nasıl istemiş olabilirim?"
"Değişen huylarınla, değişime uğramış bir ruhla, başka bir çevreyle, farklı bir umudu amaç edinen başka bir hayatla. Gözünde aşkımı değerli kılan her şeyin değişmesiyle. Eğer ikimizin arasına bu girmeseydi" diye devam etti kız ona sakin ama kararlı gözlerle bakarak, "Söylesene, şimdi olsa beni arayıp bulur ve kalbimi kazanmaya çalışır mıydın? Ah, hayır!"
Bu yıl ise vezire,‘Efendim, bakacak çolukçocuğum var, geçen yılki alacaklarım ödenmedi,emir buyur versinler de bir kısmıyla ödenmesi
gereken borçlarımı ödeyeyim, bir kısmını da
evlatlarımın nafakası için ayırayım.’ diye rica
ettim. Bana:‘Askerlere ihtiyaç duymak içinufukta birsavaşihtimali görünmüyor.Senmisüllüadamlarınşahınhizmetindeolupolmaması fark etmez. Eğer ekmek parası lazım
ise var git amelelik yap.’ diye karşılık verdi. Ben
de, ‘Bu devlete onca hizmetim dokundu, benim
amelelik yapmam değil, senin mülk idaresiniöğrenmen gerekir. Kaldıkibenimkılıççalmadaki hünerimseninçalakalemindenyeğdir. Hale bak ki ben yeri gelir emrine amade
olduğum padişah için kılıç üşürüp canımı fedaederken; sen yeri geliyor maaş günü ekmeğimizi
bize çok görüp şahı hiçe sayıyorsun.’ dedim.
‘Bilmez misin ki şahın nezdinde sen de ben gibibir kulsun. Sana vezareti buyurmuş, bana
savaşmayı. Bir farkla ki, benim boynum şahınfermanına kıldan ince ama seninki değil ve dahi
eğer padişahın işine ben yaramıyor isem sen hiçyaramazsın!Eğer padişahınbenimismimimuhasebe defterinden sildiyse bana göster! Yok,öyle değilse padişahın bizim için takdir ettiğinibize ulaştır.’ Vezir, ‘Yeter artık!’ dedi, ‘Seni de
padişahını da gözetip kollayan benim, eğer benolmayaydım akbabalar tez beri beyninizi dağıtıpyerlerdi.’ İki gün geçtikten sonra beni hapse
yolladı. İşte şimdi dört ay oldu, zindandayım.”
"İnsanlar kötüdürler, evet. Ama ben dünyada bir gerçeğin olduğunu öğrendiğimde insanlar çok daha iyi oldular."
"Bu nasıl oldu, aklım almıyor. Çocukluğunda insanlardan korkardın sen, biraz büyüdün... alçaklıkları, daha bilmem neleri yüzünden, düpedüz nefret etmeye başladın onlardan. Ama şimdi benim için her şey değişti diyorsun, insanlara acıyorsun, öyle mi? Anlayamıyorum, her insanın, içinde bulunduğu pisliğin suçlusu olmadığını öğrenince yüreğin yumuşadı."
"Gerçek böyle bir şey işte."
Lion Feuchtwanger, Kirke'nin laneti nedeniyle domuza dönüşen gemicilerin bu yeni durumlarından hoşnut kaldıklarını ve Odysseus'un büyüyü bozup onları eski hallerine döndürmek için yaptığı her şeye delicesine karşı çıktıklarını söyler. Odysseus adamlarına, onları bu lanetten kurtaracak
büyülü otlar bulduğunu ve çok yakında tekrar insan olabileceklerini söylediğinde domuza dönüşmüş gemiciler öyle bir kaçar ki, gayretkeş kurtarıcıları arkalarından bakakalır. Sonunda Odysseus domuzlardan birini yakalamayı başarır; büyülü otu üzerine sürer sürmez domuzun sert kılları dökülür ve altından çıka çıka Elpenoros adlı bir gemici çıkar. Feuchtwanger'ın ısrarla altını çizdiği üzere Elpenoros, "ne güreşte üstün başarılar göstermiş ne de kıvrak zekasıyla bilinen, tıpkı
diğerleri gibi sıradan" bir gemicidir. "Kurtarılmış" Elpenoros eski haline dönmekten hiç de memnun değildir; "kurtarıcısına" öfkeyle saldırır.
"Yine mi sen, lanet olası, işgüzar herif? Yine mi başımızın etini yemek, bizi canımızdan bezdirmek istiyorsun; yine mi her türlü tehlikeye atılalım, yine mi durmadan yeni kararlar almaya zorlayalım yüreklerimizi? Oysa ne kadar mutluydum ben; gönlümce çamurda yuvarlanıyor, güneşin altında
uyuşuk uyuşuk yatıyordum, hapur hupur yemek yiyor; canımın istediği gibi homurdanıp böğürüyordum; aklımda ne
derin düşünceler vardı ne de, "Şimdi ne yapsam, şunu mu yoksa bunu mu?" gibi endişeler vardı. Ne diye geldin ki?! Beni tutup lanet olası eski hayatıma geri göndermek için mi?"