Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çok güzel örnek,ufkumu açtı
Hüzünlü duygudurumunuz, radyodan gelen parazitli bir müziğe benzetilebilir. Sorun, radyonun tüplerinin, transistörlerinin bozuk olması veya kötü hava koşulları yüzünden yayının bozulmuş olmasında değildir. Sadece frekansın tekrar ayarlanması gerekmektedir. Bu zihinsel ayarlamayı yapabildiğinizde müzik tekrar netleşecek ve depresyonunuz yok olacaktır.
İyi bir tıp klinik uzmanı, hastası endişeliyse, kan basıncının bir ölçüde normalden yukarı olacağını, nabzın normalden çok hızlı atacağını vesaire gerçeğini göz ardı etmeyecektir. Konunun özü şudur ki, birisi "bir kalbi" veya bir organizma olarak bir insanın her tarafını inceliyorsa, o insan hakkındaki kişisel duygularının doğasıyla ilgilen­mez; bulgular ne olursa olsun, bu yersiz ve hesapta yeri olmayan bir şeydir. Aşağı yukarı bir standart profesyonel görüş ve tavır korunur.
Reklam
Bir denizin iki yakasında birbirinden yoksul, hem de iyi iki halkız. Bundan sonra bari kardeşçe yaşayalım. Hem de torunlarımızı barış, bayram içinde yaşatalım. Okullarımızı, üniversitelerimizi güzelleştirelim. Çocuklarımızı birbirimize yollayıp okutalım. Her yere kitaplıklıklar kuralım. Bunlar çok eski eski zamanlardaki gibi mermer direkli kitaplıklar olsun. Ta eski zamanlardaki gibi merdivenleri de mermerden olsun. Delikanlılar boyunlarına birer kuzu vursun; kadınlarımız armağan bohçaları alsın; gençlerimizin düğünlerine gidip gelelim. İyi dileklerimizi torunlarımızın kulağına üfleyelim. Gücümüzün yettigini biz, yetmediğini çocuklarımız gerçekleştirsin…
Sayfa 135Kitabı okudu
Bilmiyorum büyüyüp iyi mi ettik? Biz küçükken çok güzeldik.
Sayfa 153Kitabı okudu
Aslında Gonca anlamıştı. Barbaros'la hiçbir gelecek hayali kurulamayacağını anlamıştı. Genç adamı çok iyi tanıdığı anlarda bile sanki yeni tanışmış gibi hissettiği anlardan birini yaşıyordu. Bir yabancının elindeydi sağ eli. Ne o gözlerdeki parlama gelecekti ne de Barbaros birlikte yaşayacakları evin duvarlarında, tabloları asmak için darbeli matkapla delikler açacaktı.
Sayfa 46
Ah o hâl, sefil günahkârlar için ne büyük bir ıstıraplı hâldir, arkadaşın arkadaştan, çocukların anne babadan, kocaların karılarından kaçtığı! Zavallı günahkâr bu dünya hayatında sevdiklerinden, belki de dindarlıklarıyla alay ettikleri kişilerden, ona öğüt veren ve onu doğru yola götürmeye çalışanlardan, iyi bir ağabeyden, candan bir kız kardeşten, onu çok seven ana babasından medet umar. Ama iş işten geçmiştir artık. İyiler, artık herkesin gözünde iğrenç ve kötü varlıklarıyla duran bu sefil, lanetli ruhlardan yüz çevirirler. Ev münafıklar, ey kabirlerinin dışı ak, içi kara olanlar, ey ruhu bataklığa batmışken dünyaya riyakârlıkla gülümseyenler, o korkunç günde hesabı nasıl vereceksiniz?
Reklam
Ne var ki başkasına iyi davrandığı kadar kendine karşı merhametli olamaz çok zaman. Başkasına etmediği zulmü kendine eder. En çok kendine karşı acımasızdır.
Babamın ölümü, çoğunu çocukluğumdan beri çok iyi tanıdığım bu eşyaları, kayıp bir geçmişi taşıyan değerli şeylere dönüştürmüştü.
Bunlar çok tatlı..
"İşte. Sağlam bir yumruğun hangi kısmını anlamamıştın?" "Gerçek gibi görünmesini sağlamak zorundaydım." “Ben gerçek gibi görünmesini sağladım ve bunu yapmak için sana vurmak zorunda değildim.” “Kan akıttın. Bu anlaşmamızın bir parçası değildi." Sanırım kaburgamı kırdın." Will'in suratı hâlâ kaya gibiydi. Sonra birden sırıttı. “İyi iş çıkardın.”
Ne kadar çok hâtıra ve insan... Niçin Boğaz'dan ve İstanbul'dan bahsederken bütün bu dirilmesi imkânsız şeylerden bahsettim. Niçin geçmiş zaman bizi bir kuyu gibi çekiyor? İyi biliyorum ki aradığım şey bu insanların kendileri değildir; ne de yaşadıkları devre hasret çekiyorum. (...) Hayır, aradığım şey ne onlar, ne de zamanlarıdır. (...) Hayır muhakkak ki bu eski şeyleri kendileri için sevmiyoruz. Bizi onlara doğru çeken bıraktıkları boşluğun kendisidir. Ortada izi bulunsun veya bulunmasın, içimizdeki didişmeden kayıp olduğunu sandığımız bir tarafımızı onlarda arıyoruz. (...) Hepsi idealin serhaddinde susmuş bu insanların hikmetinde kaybolmuş bir dünyayı arıyorum. İstediğime onlarla erişemeyince şiire, yazıya dönüyorum. Onu musikinin kadehinden istiyorum; kadeh boşalıyor, susuzluğum olduğu gibi kalıyor; çünkü sanat da aşk gibidir, kandırmaz, susatır. Ben seraptan seraba koşuyorum. Her başına koştuğum pınarda muammalı çehreler bana uzanıyor; bilmediğim, seslerini tanımadığım dudaklar benimle bitmez tükenmez işaretlerle konuşuyorlar, fakat hiçbirinin dediğini anlamıyorum; ruhum dudaklarından ayrılır ayrılmaz hiçbir şeyin değişmediğini görüyorum. Belki onlar da bana kendi tecrübelerinden, her adımda karşılarına çıkan sert duvarlardan bahsediyorlar; "Biz de senin gibiydik," diyorlar. "Hiçbir suale cevap alamazsın. Asıl olan içindeki hasrettir; onu söndürmemeye çalış."
Reklam
“Nesneleri çok iyi, insanları pek az tanırım. Ama orada nesneler bile birer insana, az bulunur, hassas bir mizaca sahip, hayatın hayal kırıklığına uğrattığı insanlara benzerler.”
Lut So-ar'a girdiği zaman Güneş Dünya üzerinde yükseldi, diye okudum. Sonra Tanrı Sodom'a ve Gomora'ya gökten kükürt ve ateş yağdırdı; bu şehirleri yerle bir etti, ve bütün ovayı ve o şehirlerin bütün halkını ve yerde yetişen her şeyi. Oluyor işte. Her iki şehrin halkının da içleri kötüydü, herkesin malumu olduğu üzere. Dünya
işte bunu çok iyi biliyorum..
Bilmiyorum. Tek bildiğim şey gideceksin, beni yalnız bırakacaksın..
Yaşamaya büyük bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum. Yani nasıl yaşanması gerektiğini çok iyi biliyorum. İyi hayat nasıl geçirilir, çok iyi biliyorum. Ama ilgimi çekmiyor. Yani yaşamaya büyük bir yeteneğim var ama ilgimi çekmiyor.
“Ama iyi görüyorum şimdi, nasıl herkese Konu olmuşum uzun zaman, o yüzden çok kez Utanıyorum kendi içimde kendimden; Ve utanç sanrılarımın meyvesi Ve pişmanlık ve açıkça bilme: Kısa bir düş dünyadaki her zevk.”:::!!!
Sayfa 61
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.