' Ene-l Hak ' demiş Hallac-ı Mansur
Haktan gayrı değilim !
Doğruları söylüyor diye halkın aklını bulandırıyor olmuş,
Fırsat bulup Şirk koştu demişler ve 8 yıl hapis hayatı öyle başlamış.
İnsanlar ölümü yanlış biliyor
Arasalar seni, gelseler
Öyle çok şey var ki konuşacak.
Bu neyin korkusudur
Herkes kendinin de ücrasına çekiliyor
Ne hazin. Ölüm yaşayana gelir değil mi?
Ama özgürlük burada olmaktan çok daha güzeldir."
Halime şaşırmıştı.
"Özgürlük mü dedin? Burada özgür değil miyiz ki?"
"Sen kadın olduğun için anlamıyorsun. Sana şu kadarını söyleyeyim; çölde açlıktan ölmekte olan bir çakal kafesteki kanı tıka basa tok bir aslandan daha mutludur."
Asteroitler yeterinden fazla altına ve diğer kıymetli metallere sahipler yani bize nesiller boyu sürecek servet sunabilirler. Peki bu değerli metalleri bu asteroitlerden nasıl alabiliriz? En iyi yöntemlerden biri bu uzay kayalarını Dünya'ya getirmek olabilir. Kullandığımız metallerin büyük çoğunluğu Dünya'nın derinliklerinde gömülü. Ancak burada gerçekten derini kastediyoruz: Gezegenimiz henüz eriyik durumdayken ağır metallerin büyük çoğunluğu merkeze doğru çöktü ve bunları oradan çıkarmak mümkün değil. Erişilebilir durumdaki altın, çinko veya platinyum gibi elementler Dünya yüzeyine çarpan asteroitlerle gezegenimize geldi. Bu asteroitler gezegen oluşum sürecinden arta kalan parçalar ve dolayısıyla gezegenlerle aynı materyallere sahipler. Ancak onlardaki metalleri elde etmek için derinlere inmek zorunda değilsiniz. Ancak asteroitlerle ilgili problem çok uzak olmaları. Bir roketin Dünya yüzeyinden yörüngeye ulaşabilmesi için hızını sıfırdan saniyede 8 kilometreye çıkarması gerekiyor. Bir asteroide doğru ilerleyebilmek için ise roketin hızını saniyede 5,5 kilometre daha artırması gerekiyor. Bu hız artışı en az fırlatma kadar yakıt gerektiriyor. Bu da uzakta gerçekleşecek bu madencilik operasyonunu etkiliyor. Bir asteroitten madenler çıkarıldıktan sonra ise başka bir zorluk ortaya çıkacak: Maden asteroitte işlenebilir ki bu bir dizi tesis kurulmasını gerektiriyor ya da ham madde tüm artığı ile birlikte Dünya getirilebilir.
Aşk, bir alışkanlık değil, sürekli bir dalaşmadır. Aşk vardır ki sevilme ile ölür. Aşk vardır ki sevilmeye doymaz, her zaman artı ve eksi gönüllerin potaları kaynar. Birbirine çok yakın tabiatlardan hiçbir kıvılcım saçılmaz. İki durgundan ne çıkar? Zıt renkler birbirini açar. İşte o zaman ateş yelpazelenir.
Hüzün ki; en çok yakışandır aşıklara... yandık, yakıldık ama hüzünden yana asla yakınmadık... Ne de olsa biz, mahzun bir Peygamber'in ümmeti, değil miyiz?
Hüzün, taze tutar aşk yarasını...
Yaramdan da hoşum, yarimden de...⚘️
Bu son ayrılık saatinde niçin hakikati saklamalı ?
Bu okumayacağın defteri ben senin için yazdım Kamran.
Evet, ne söyledim, ne yazdımsa hep senin içindi.
Yanlış, çok yanlış bir iş tuttuğumu bugün artık itiraf edeceğim.
Ben her şeye rağmen seninle mesut olabilirdim.
Evet, her şeye rağmen seviliyordum, sevildiğimi de bilmiyor değildim; fakat bu bana kafi gelmedi, istedim ki çok, pek çok sevileyim, kendi sevdiğim kadar değilse bile -çünkü buna imkan yok- ona yakın sevileyim.
Bu kadar sevilmeye benim hakkım var mıydı ?
Zannetmem, Kamran.
Ben küçük, cahil bir kızım.
Sevmenin, kendini sevdirmenin de bir yolu var, değil mi Kamran ?
Halbuki ben bunları hiç, hiç bilmiyordum.
Senin Sarı Çiçeğin -taş atmak için söylemiyorum Kamran, inan bana, madem ki seni mesut etti, ben hayalimde onunla barışıyorum- kim bilir ne kadar cazibeli bir kadındı ?
Kim bilir sana ne güzel şeyler söylüyor, ne güzel mektuplar yazabiliyordu ?
Ben, belki senin çocuklarına, çocuklarımıza iyi bir anne olacaktım.
Bu kadar.
“Dünya’nın Altın Çağı’nı bilir misin?”
“Dünya mı? Altın Çağ mı?” Stilgar şaşırmış ve rahatsız olmuştu. Paul neden tarihin başlangıcına dair efsaneleri konuşmak istiyordu ki?
…
“… Korba sana elimizdeki eski çağlara dair azıcık bilgiyi, Butleryanların kıyımından kurtulan veri kırıntılarını getirdi. Cengiz Han ile başla.”
“Cengiz… Han mı? O