"Tanrı’nın varlığını düpedüz ve yapmacıksız kabul ediyorum. Yalnız şunu belirtmem gerekir: Eğer Tanrı gerçekten varsa ve dünyayı yaratmışsa, o halde hepimizin çok iyi bildiği gibi onu Öklid geometrisine göre insan aklını da ancak üç boyutu kavrayabilecek şekilde yaratmıştır…boynumu eğerek şunu açıklıyorum ki, böyle sorunları çözmek için gereken yeteneklerden hiçbirisine sahip değilim. Benim aklım, Öklid prensiplerine göre işleyen, yani yalnız bu dünyayı kavrayabilecek bir akıldır…Varlığını bildiğim halde böyle bir dünyanın nasıl var olabileceğine bir türlü inanamıyorum. Kabul edemediğim şey, Tanrı’nın kendisi değil, bunu anla! Ben, yalnız O’nun yarattığı dünyayı kabul edemiyorum.”
...Üç nokta… Ya üç nokta… üç noktanın hikayesini hiç duydunuz mu? … “Üç noktanın ima ettiğini, yeri gelir, bütün bir edebiyat açıklamaktan aciz kalır. Hiç bir harf ve hiçbir kelime üç noktanın ima ettiğini kucaklayamaz… O bunu biliyordu, askere giderken eşiyle son kere yalnız kaldığında demişti ki: “Eve gönderdiğim her mektubun sonuna üç tane
Reklam
Bir de yalnızlık var, onu da hesaba katmak lazım. İlk başlarda onsuzluk sanıyorsun bunu ama değil, basbayağı yalnızlık işte. Aynalarda kendini görmekten sıkılacak kadar yalnızlık, yatağa yattığında kendi kokunu duymaktan öğürecek kadar... Kimseyi istemiyorsun yanında, ama durup durup da yalnızlıktan şikayet edesin geliyor. Bir şeyden şikayet edebilmek için bile insan lazım. Öyle hileli bir şey bu. İstiyorsun ki hep senin terk edilişinden bahsetsinler, hep seni yalnız bırakana lanetler okusunlar topluca, 'Sen de ne çok severmişsin be kardeşim' desinler, "Hak etmiyor, kızgın alevlere gelsin inşallah; sen hiç üzme kendini!' deyip hep sırtını sıvazlasınlar. Olmuyor ama. Bir dinliyorlar, iki dinliyorlar. Sonra bir bakıyorsun, sen anlatırken onlar telefonlarıyla oynuyorlar, saatlerine bakıyorlar, sigara paketinin naylonundan çiçekler yapmaya uğraşıyorlar. Senin de içinden gelmiyor işte ondan sonra, kendi kendine kalıyorsun. 'Hay ben böyle aşkın ıstırabını!' deyip kalaylayamıyorsun çünkü, aşk da senin ıstırap da. Ondan sonrası aynada kendi yüzün, yatakta kendi kokun, evin içinde şikayet bile edemeyeceğin, kendi dağınıklığın."
512 syf.
·
Not rated
·
Liked
Etkileyici bir kitabın sonuna gözyaşlarımın eşliği ile geldim. Hikaye Stalin yönetimindeki Leningrad'da (şimdiki adı Saint Petersburg) Leningrad Kuşatması'dan günümüze uzanıyor. Kitaba başladığımda bir annenin kızlarına karşı nasıl bu kadar uzak kalabildiğini, soğuk davranabildiğini okudukça nasıl yani demeden duramadım. Babaları, kızlarının hayatındaki anne ilgisizliğini müthiş bir sevgi ve anlayışla kapatmaya çalışıyor. Fontanka Köprüsü'nde başlayan masalı okudukça, o müthiş aşkın sonsuz can yakışına tanık olmak, savaşla birlikte yokluk ve açlıkla yapılan mücadeleleri okumak..... Vera, Leningrad Kuşatması'nda çok kayıplar veriyor. Yaşadıklarının izleri kızlarıyla aralarında aşılmaz gibi duran bir duvar örse de zamanı geldiğinde (ki bu zaman babanın ölümüyle başlıyor). Nina'nın ısrarları ile Vera 'Köylü Kız ve Prens' masalını anlatmaya başlıyor. Masal ilerledikçe aralarındaki duvar çöküntüye uğramaya başlıyor. Duvar küçüldükçe Nina ve Meredith'in annelerine olan yakınlığı şaşırtıcı değil elbette. Velhasılı kelam Kristin Hannah bir kez daha gönlümü fethetti. ;)
Kış Bahçesi
Kış BahçesiKristin Hannah · Pegasus Yayınları · 20164,934 okunma
480 syf.
·
Not rated
İkinci kez elime aldığım bu kitabı nihayet bitirdim. Okuyan arkadaşlarımın kitabın sonu ile ilgili düşünceleri 'daha sonra mı okusam' diye düşündürse de ;) İskender Pala'nın kendi kurgusuyla yazılmış bir kitap değil. Müzayededen satın aldığı el yazması bir kitabı dilimize çevirmiş. :) El yazması kitabın adı 'Yek Cinayet Şast u Şeş Sual (1 Cinayet 66 Soru)' ama 'yazar neden Katre-İ Matem demiş' diye aklımdan geçirdim. Sayfalar ilerledikçe kitabın adının nereden geldiği bölümü notlarımın arasına eklemiştim bile. Lale nasıl yetiştirilir, lale nasıl olur da insanda bu denli bağımlılık yapar, ..... Öylesine önünden geçtiğim ve fotoğraf çektirdiğim lalelerin anlatıldığı kitapta çok yerin altını çizdim (çizdim dediysem, not aldım). Ancak sonuna geldiğimde kafamda soru işaretleri oluşmadı değil. Benim için keyifle okuduğum bir kitaptı, sonuna artık takılmıyorum. Kitapla beraber bir Osmanlı geleneğini de öğrendim. Kapılarda iki tokmak bulunurmuş. Bunun sebebi; ev ahalisinin kapıya gelen kişinin erkek mi, kadın mı olduğunu anlamak için.. Bu şöyle oluyor ki............... ;)
Katre-i Matem
Katre-i Matemİskender Pala · Kapı Yayınları · 202222.4k okunma
... O kadar ki gecenin sırrına vakıf olanlar mutlu uyuyanlar değil mutsuz uyanıklar. Gecenin sırrı kapılarını ancak acı çeken kalplere açıyor. Bu yüzden geceler uykudan çok uyanıklık taşıyor.
Reklam
1,000 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.