Şeyh Esad’ ın Adana’ ya sürülmesi. :D
Sultan Hamit tarafından niçin Adana'ya sürülmüş ol­duğunu kendisinden dinlemiştik: - Yavaş yavaş mahremlerden oluyordum. Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum. Saray'da merak arttı ve lütuf beklerken nefyolundum. Sultan Hamit demiş ki: "- Bir Ebülhüdamız var, yeter... Osmanlı devletine iki Arap çok gelir."
Uzayda madencilik (Darth Vader izin verir mi :D )
Asteroitler yeterinden fazla altına ve diğer kıymetli metallere sahipler yani bize nesiller boyu sürecek servet sunabilirler. Peki bu değerli metalleri bu asteroitlerden nasıl alabiliriz? En iyi yöntemlerden biri bu uzay kayalarını Dünya'ya getirmek olabilir. Kullandığımız metallerin büyük çoğunluğu Dünya'nın derinliklerinde gömülü. Ancak burada gerçekten derini kastediyoruz: Gezegenimiz henüz eriyik durumdayken ağır metallerin büyük çoğunluğu merkeze doğru çöktü ve bunları oradan çıkarmak mümkün değil. Erişilebilir durumdaki altın, çinko veya platinyum gibi elementler Dünya yüzeyine çarpan asteroitlerle gezegenimize geldi. Bu asteroitler gezegen oluşum sürecinden arta kalan parçalar ve dolayısıyla gezegenlerle aynı materyallere sahipler. Ancak onlardaki metalleri elde etmek için derinlere inmek zorunda değilsiniz. Ancak asteroitlerle ilgili problem çok uzak olmaları. Bir roketin Dünya yüzeyinden yörüngeye ulaşabilmesi için hızını sıfırdan saniyede 8 kilometreye çıkarması gerekiyor. Bir asteroide doğru ilerleyebilmek için ise roketin hızını saniyede 5,5 kilometre daha artırması gerekiyor. Bu hız artışı en az fırlatma kadar yakıt gerektiriyor. Bu da uzakta gerçekleşecek bu madencilik operasyonunu etkiliyor. Bir asteroitten madenler çıkarıldıktan sonra ise başka bir zorluk ortaya çıkacak: Maden asteroitte işlenebilir ki bu bir dizi tesis kurulmasını gerektiriyor ya da ham madde tüm artığı ile birlikte Dünya getirilebilir.
Sayfa 72 - All About SpaceKitabı okudu
Reklam
Pek çok şey kendini açık etti bana: şimdi hiçbir şey ilgilendirmiyor beni. Sevdiğim hiçbir şey yaşamıyor - nasıl sevebilirim ki batı kendimi? 'Yaşamak, arzuladığıın gibi ya da hiç yaşamamak': - bunu istiyorum, bunu ister en ermiş olan da. Ama ne yazık! Nasıl olabilir ki b e n i m hala - arzum? Var mı b e n i m - hala bir hedefim? B e n i m yelkenimin yöneldiği bir liman var mı? İyi bir rüzgar mı? Ah, ancak n e r e y e gittiğini bilen, bilir hangi rüzgarın iyi ve uygun rüzgar olduğunu. Ne kaldı bana geriye? Yorgun ve şımarık bir yürek; huzursuz bir istem; titrek kanatlar; kırık bir omurga. Bu k e n d i yurdumu arayışım: ey Zerdüşt, bilir misin ki b e n i m felaketimdi, kemirip bitiriyor bu beni. 'Nerede - b e n i m yurdum?' - Bunu sordum ve aradım durdum, ama bulamadım. Ey sonsuz Her yer, ey bengi Hiçbir yer, ey bengi - Boşuna! "
Sayfa 277
Bunca olumsuz özellik arasında Türklerin ve Osmanlı'nın erdemlerini de atlamıyordu yazarlarımız. "İmparatorluklarının büyüklüğünü, ruhlarının büyüklüğüne bağlıyorum" diyen Blount diğer pek çok nesnel yorumunu iltifat dolu sözlerle destekliyordu. Genel olarak bu tip eserlerde iltifata layık görülen özellikler hoşgörü, cömertlik, misafirperverlik, disiplin ve saygıdır. D'Arvieux Türkleri iyi, dürüst ve Türk (Müslüman) ya da Hıristiyan olduklarına bakmadan dürüstlüğe değer veren insanlar olarak tanımlar. Hıristiyanları kazıklamanın kanuna aykırı olduğunu düşündüklerini, yardımsever, dini bütün, dinlerine saygılı olduklarını ve eğer bir Hıristiyan'ı çok sevecek olurlarsa onu Müslüman yapmak için uğraştıklarını söyler.
Sayfa 334Kitabı okudu
…Ancak genelde şu Alman mutfağı – içini açmaz kimsenin onun yaptıkları! Yemekten önce çorba; çok pişmiş etler, yağlı ve unlu sebzeler, sindirimi zorlaştıran hamur işi tatlılar! Bunlara bir de şu yaşlı Almanların, büsbütün y a ş l ı l a r ı n d a değil ya, hayvanca tıka basa yedikten sonra içme alışkanlıkları katılırsa, A l m a n t i n i n i n k a y n a ğ ı n ı d a anlarsınız: bozulmuş bağırsaklar…Alman düşüncesi başarılı olmayan bir sindirimdir. –İngiliz beslenme düzeni de Alman-Fransız düzeniyle karıştırılırsa bir türlü “doğaya dönüş” dahası yamyamlığa dönüştür, benim içgüdüme aykırıdır; a ğ ı r l a ş t ı r ı r tinin ayaklarını, öyle gelir bana – İngiliz kadınlarının ayakları gibi…En iyi mutfak P i e m o n t ‘unkidir; [ İtalya’nın önde gelen kentlerinden, Ecce Hommo’nun yazıldığı Turin’dir ] Dokunur bana alkollü içkiler; günde bir bardak şarap ya da bira yeter yaşamımı “cehennem”e çevirmeye, -
Ben, e k ş i m i ş bir öyküden kurtulmak için bir kavanoz reçel gönderirim…Bana kötülük etmeye kalkan “alır karşılığını” kuşku yok bunda: bir olanak bulurum çok geçmeden “kötülüğü yapana” (hatta bazen yaptığı kötülüğü için) minnetimi gösteririm – ya da bir şey d i l e r i m ki bu bir şey vermekten daha nazik olabilir…En kaba sözcük, en kaba mektup bile daha iyi yüreklicedir, daha inceliklidir susmaktan sanırım. Böyleleri, şu susanlar gönül inceliğinden, sevecenliğinden yoksundurlar hep; bir karşı çıkıştır susmak, söz yutmak karakteri basitleştirir, - mideyi bile bozar. Susanlar hep sindirim bozukluğuna uğrayanlardır. – Görülüyor, kabalığı değerden düşürmek istemem i n s a n c ı l bir karşı çıkışın biçimidir o, şu yaşadığımız çıtkırıldım çağda, birincil erdemlerimizden biridir bizim. – İnsan bunun için yeterince zenginse, haksız olmak bir şanstır. Bir Tanrı gelseydi yeryüzüne haksızlıktan başka yapabileceği bir şey de olmazdı: cezalandırmayı değil s u ç u üstlenmek – ancak bu Tanrısal olurdu.
Reklam
Büyük özlem üzerine
Ey ruhum, tüm bilgeliği ve bilgeliğin tüm taze ve en eski sert şaraplarını verdim toprağın içsin diye. Ey ruhum, her güneşi, her geceyi ve her susuşu ve her özlemi döktüm üzerine: – bir asma gibi büyüdün sen de. Ey ruhum, aşırı zengin ve yüklü duruyorsun şimdi, dolgun memeleri ve sık, boz altın üzüm salkımlarıyla yüklü bir asma: – – mutluluğunla
Sayfa 226 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IX. Basım, Mayıs 2016Kitabı okuyor
D'Agosta da onlar ıizledi, yürüyerek arabadan biraz uzaklaydılar.Pendergast, Les Baerini Wisley'ye doğru salladı. "Diz çökün." Wisley söyleneni yaptı.Pendergast ona kanlı mendili uzattı. "Pekila. Anlat bakalım." Wisley hala zangır zangr titriyordu. "Ben, ben pek bir sey bilmiyorum. Iki adam vardı. Biri Amerikalı, diğeriAvrupalıydı. Almandı galiba. Insan yiyen aslanı ondar getirdi. Söylendiğine göre aslan egitimliydi. Adamlar iyi finanse edilmişti." "Nereli olduklarını nasıl anladın?" "Onları konuşurken duydum. Yemek çadırınun arkasında Wokingle konuşuyorlardı. Turist öldürülmeden bir gece önce." "Nasıl tiplerdi?" "Geceydi. Göremedim." Pendergast bir an durdu. "Woking tam olarak ne yapı?" "Turistin ölümünü teripledi. Aslanın nerede beklediğini biliyordu, turisti oraya doğru yönlendirdi. Orada bir yaban domuzu olduğunu, fotoğafinı çekebileceğini söyledi." Wisley yuckundu. "Karının silahına kurusıkı fiyekleri Nyala'ya.. o doldurdu." "Yani Nyala da işin içindeydi, öyle mi" Wisley başını salladı. "Peki ya Mfuni? lz sürücü?" "Herkes işin içindeydi." "Bahsetriğin şu adamların iyi finanse edildiğini söyledin. "Çok iyi para ödediler.
Beş maymunun öyküsü
Kafese beş maymun koyarlar. Ortaya bir merdiven kurarlar. Kafesin tepesine de iple muzları asarlar. Herhangi bir maymun merdivenleri 'çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde, dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar. Sadece merdivenleri çıkmaya çalışan maymun değil, diğerleri de bu soğuk sudan nasibini alır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda
Bir şey olup da heyecanlandığında, konuşurken ağzı, dudakları filan biçimden biçime girerdi. Biterdim buna. Ve ağzını tam olarak kapatmazdı da. Hafifçe açık olurdu hep, özellikle golfte atış yaparken ya da kitap okurken. Hep okurdu, çok iyi kitaplar okurdu. Bir sürü şiir filan da okurdu./Syf.78
Reklam
Sevgili D, bugün yine terk edildim. Uzun zaman geçti biliyorum, alışmam gerektiğini biliyorum ama yine de canım ne zaman o kadar çok yansa hâlâ sen oradasın sanıyorum. Başımı kaldırıyorum, canım o kadar çok acıyor ki o an düşünemiyorum, sadece aklıma sen geliyorsun, gözlerim etrafta seni arıyor. Her defasında bulacağımı sanıyorum. İstediğim tek şey koşmak, koşup sana sarılmak. İyi hissetmeyi hatırlamak istiyorum. Ya da daha kötü hissetmeme yardım etmeni.
Sonun, başın, ortanın birbirine karıştığını, anlamını yitirdiğini, tersinmez zamanın boyunduruğundan kurtulduğunuzu duyduğunuz bir gün gelir. Yaşlanmışsınızdır, yaşamınız artık sizin malınızdır. Malınızı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Yeterince güçlü, yerini bulan bir fiskenin -ister içinizden gelsin ister dışarıdan, sizi nasıl
"Çok iyi biliyorum ki senin yaşadıklarını yaşasam ya çoktan ölürdüm ya da kendimi ölü gibi hissederdim. Belki de ben de ellerimde çarpan bir kalp tutmak isterdim.."
Sayfa 60 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Çok iyi ya :)
''Zeki olmak harika bir şeydir; o zaman insan adından söz edilen ve adı ağza alınamayan bütün organlarıyla hayat dolu olur. Penis bile gerçekten akıllı olan birini gördü mü başını kaldırıp 'Nasılsınız?' der. Ressam Renoir resimlerini penisiyle boyadığını söylerdi.''
Sayfa 82 - Can YayınlarıKitabı okudu
"O halde belki de sanat aşkındandır. Sanata çok değer verir; benim eserlerim, ortaya çıkmış ya da çıkacak bütün eserlerim onun gözünde çok değerliydi. Bu işlerden anlıyor, bu onun iyi özelliği." "Tuhaf" diye devam etti Nietzsche düşünceli düşünceli. "Onunla nisanda tanıştım, neredeyse dokuz ay oldu ve şu anda büyük bir eserin doğum sancılarını hissediyorum. Oğlum, Zerdüşt doğmak için sabırsızlanıyor. Belki de Lou, dokuz ay önce, beynimin kıvrımlarına Zerdüşt'ün tohumlarını bıraktı. Belki bu da onun alınyazısı, verimli beyinleri büyük kitaplara hamile bırakmak."
Sayfa 417Kitabı okudu
802 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.