"Peki neden sürekli ellerini yıkıyorsun?" "Ellerim temiz değil. Hiç temiz değil. Temiz olması lazım. Temiz tutmam lazım." "Ellerin temiz." "Değil, hakkımda ne biliyorsun?" "Bazen bildiklerini de unutmak gerekir. Bir şey bilmiyormuş gibi davranmayı hep sevmişimdir. Sen anlat bakalım, soğukkanlı bir tetikçi olmak nasıl bir his?" "Gözlerini kan bürüdükten sonra bir şey hissetmezsin. Hislerin olduğunda da tetikçi olamazsın. Ben bir tetikçi olduğumdan beri her şeyi arkamda bıraktım. Buna hislerim de dahil." "Yine de hayalin bu değildir. Yani kimse tetikçi olmayı hayal etmez. Bir hayalin var mıydı peki Viran?" "Herkesin bir hayali vardır. Benim bile." "Merak ettim şimdi ama sorsam söylemeyeceksin gibi." "Kurşun asker. Bir kurşun asker olmayı çok isterdim. Fakar ben kül asker oldum."
Sayfa 313 - Ren yayınlarıKitabı okuyor
Bu benim öyküümmm :)
Çok severdik biz halka tatlıyı. Hacı amca da sık sık alır, dağıtırdı bize mutlu olalım diye. "Biz" dediğim, mahallenin çocukları işte. Hacı amca ne zaman parkın karşısındaki yoldan geçse -evine giderken mecburen bu yoldan geçerdi- merak ve heyecanla ellerine bakardık poşet var mı yok mu diye hemencik. Elinde poşet görürsek heyecanımız
Sayfa 42
Reklam
Biteviye düşünmekte olan ölünün yanma gittim, “Bağışlayın, dedim, buraya geldiğiniz günden beri hep düşünmektesiniz de, ne düşündüğünüzü merak ettim.” “İnsan mıyım, değil miyim diye düşünüyorum...” dedi. “Nasıl olur, insansınız elbet...” dedim. “Ben de öyle sanıyordum ama hiç kimseye insan olduğumu ispat edemedim. Anlatayım size... Şimdi biz
Çağın en yankı uyandıran felsefi intiharı, kuşkusuz, 1773 yılının Noel günü, Saint-Denis’deki bir handa kendini öldüren iki genç askerin intiharıdır. Mémoires secrets, kuşkusuz, buna uzun bir bölüm ayırır, ancak yüksek sosyetede bu olay haftalarca tartışılır ve edebiyatçıların, örneğin Grimin ve Voltaire’in mektuplarında da yankısı görülür. İki
"İzin verirseniz efendim" dedim. Çok yardımseverdi ve kutularımın taşınmasına nezaret ettikten sonra beni sinekliğe teslim ederken ona herhangi bir yerde büyük bir yangın olup olmadığını sordum. Çünkü sokaklar o kadar yoğun kahverengi dumanla doluydu ki neredeyse hiçbir şey görülemiyordu. "Ah canım hayır hanımefendi" dedi. "Bu bir Londra özeli." Hiç böyle bir şey duymamıştım. "Sis var hanımefendi" dedi genç beyefendi. "Ah, gerçekten!" dedim. Dünyada görülmüş en kirli ve en karanlık sokaklardan (sanırım) yavaşça ilerledik ve o kadar dikkat dağıtıcı bir kafa karışıklığı içindeydik ki, eski bir kapının altından ani bir sessizliğe geçip arabaya binene kadar insanların aklını nasıl koruduklarını merak ettim. Sessiz bir meydandan geçerek bir köşede garip bir köşeye gelene kadar ilerledik; burada kilise girişi gibi dik, geniş bir merdivenden yukarı çıkan bir giriş vardı. Ve dışarıda bazı manastırların altında gerçekten de bir kilise avlusu vardı, çünkü merdiven penceresinden mezar taşlarını gördüm. Bu Kenge ve Carboy'undu. Genç beyefendi beni dış ofisten Bay Kenge'nin odasına götürdü - odada kimse yoktu - ve kibarca bana ateşin yanına bir koltuk koydu. Daha sonra dikkatimi bacanın bir tarafındaki çiviye asılı küçük bir aynaya çekti. "Yolculuktan sonra Şansölye'nin huzuruna çıkarken kendinize bir bakmak isterseniz hanımefendi. Eminim ki gerekli değildir," dedi genç beyefendi kibarca. "Şansölye'nin huzuruna mı çıkacaksınız?" dedim bir an şaşırarak.
Ne olmuştu, neden bitmişti hikayeleri, hep çok merak ettim.
Sayfa 115Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.