Rehber, yanında durduğu duvara elini koyup arkasında bir mülteci kampı olduğunu söylemiş, orada kim kalıyor, diye sormuş Bo, çok aptalmış, tabii ki Filistinliler, demiş rehber, altmış yedide yerlerinden edilenler. Duvarın arkasında, Bo'dan yarım metre ötede, dünyanın gerisiyle irtibatları kesilmiş, neredeyse elli yıldır orada yaşıyorlardı. Çok tatsız olmalıydı. Tel Aviv'de durum daha da tatsız olmalıydı çünkü Tel Aviv herhangi bir Avrupa şehrine benziyordu, yepyeni ve modern pırıl pırıl gökdelenler, kocaman bir opera binası, büyük bir modern sanat müzesi vardı, Tel Aviv tanıdık, medeni ve başarıyı tatmış bir kentti, şık alışveriş bölgesi, lüks lokantaları, geniş sahil yoluyla Tel Aviv'de kendini güvende ve evinde hissediyordu Bo. Bu geniş sahil yolunda güzel gençler batılı kıyafetler içerisinde kahvelerini ya da biralarını yudumlayıp Akdeniz'e dalıp gidiyorlar ve bulutsuz, açık havalarda Gazze'yi görebiliyorlardı, tatsızdı bu.