Şiirle masal anlatmak. Hem de ne masal, sarhoşluğun hıçklarını kendi göğsünde hissettiren masallar, sarhoş masallar, ayık masallar, kedilerin yumuşaklığını teninde hissettiren, kedili masallar, kırık masallar. Şiirlerin içine masallar saklamışlar.
Şairle ben çok yakınız. Korkarsın. Kork, faili meçhul değil. Altı çizili mısralar kitaplıkta. Belki bir gün okur, içimi anlarsın diye. "İçim ezildi geçen gün/Geçen ay, hatta geçen yıl da biliyorsun/Sen yanımda olmadığından." Ama okumazsın. Okusan anlar mıydın, 90. sayfayı? Kimse anlayamaz. Anlaşılmadığımdan olsa gerek, anlardık bence şairle biz birbirimizi. Acılı sesler, acılı şiirler, acılı şeyler... Seviyorsak demek ki. Hiç de sevmem halbuki. Sevilmeyen saçlarımı uzun tutmak için direniyorum. Sıkı direnişçiyim. Eyvallahım var maşallahım yok. "Saçlarımla ne yapacağını bilemeyenler/Bir gün onları kaybederler." Kaybedeceğin günü bekliyorum. Bu kitabı da kaybede kaybede sonlandırıyorum, bir sonraki kitabı içinde bulmuşluğumla... (Grafon Kağıtları'nda da Palyaço'yu bulmuştum. Diyorum ya anlarmışız biz birbirimizi, yaşasa...) Keyifli acılar diliyorum.