Bu kitap hakkında söylenebilecek o kadar çok şeyler var ki... Ama söyleyebilecek ya da yazabilecek miyim bilmiyorum.
Biz ne için yaşıyoruz?
Başkalarını memnun etmek için mi yoksa kendi benliğimizi tatmin etmek için mi?
Hayat, toplum için midir?
Hayat, 'Ben' için midir?
Bu kitabı okurken defalarca zihnimden döndü durdu bu sorular... Ben bir
Minimalist yaşam tarzını tavsiye ederim. Öncelikli olarak evinde ihtiyacın olmayan fazla şeyleri hayatından çıkar. Sonra yavaş yavaş evini hafiflettiğin gibi ruhunu da hafiflet. Enerjini emen, sana huzursuzluk veren kişileri hayatından uzak tut. Gıybetçi, sitemci, herşeyi eleştiren iki yüzlüler gibi.. Seni mutlu eden hobiler edin, bol su iç, sevdiğin yiyeceklerden ye mideni çok doldurma, çiçek büyüt, hayır yap insana yada hayvana, paran yoksa gülümse onlara..
Öncelikle Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun okuduğum ilk kitabı olduğunu belirteyim.
Karakterimiz İstanbul'da büyümüştür. Birinci Dünya Savaşı esnasında gazi olmuş ve sonrasında arkadaşının iknası üzerine O'nun köyüne yerleşme kararı almıştır.
Ama okur yazar olması, şehirde büyümüş olması köyde yabancılık çekmesine neden olur.
Bir öykünün güzelliği onun içindeki samimiyeti hissettiğin kadardır.
Her şey bir gün gider. Dostluklar gider
Dün sürdüğün parfüm kokusu gider.
Ütülediğin o gömleğinin simetrisi gider.
O prıl pırıl yaptığın evin cemali gider.
Sınav için ezberlediğin o bilgiler gider.
Son aldığın cigaranın dumanı ciğerine gider.
Sevdiğin adam başkasına gider.
Dün
"Benim için sol bacağınızı da sevin" demişti. Senin için sol bacağımı da seviyorum güzel kadın. Yaşamayı çok istiyordun. Kalbimizde yaşayacaksın hep. Keşke dünyada bu kadar pislik insanlar varken senin gibi melek yüzlüler daha çok yaşasa.
İhvanlar kavgaya tutuşmuş.. Aynı cemaate mensup insanlar kamuoyunun gözü önünde birbirlerini yalancılık ve iftiracılık ile suçluyorlar.. Bunlar sadece kamuoyuna yansıyanlar. Bu gözler neler gördü, neler.. Küçük bir örnek vereyim; Küçük bir ilçede 3 tane aynı cemaatin hocası faaliyet gösteriyordu, üçü de birbirine düşmandı.. Taht kavgası.. Cemaat içinde böyle. Cemaatler arası nefret çok daha büyük. Herkes pastanın büyük kısmı benim olsun istiyor..
Bunlar öyle iki yüzlüler ki, sabahtan akşama kadar birbirlerinin arkalarından atıp tutarlar, sonra da kürsüye çıkıp, "Ey Ümmet-i Muhammed! Birlik olun! Dağılmayın!" diye yırtınırlar..
İçim kan ağlıyorken
Herkese inat gülüyorum
Bir düşersem yerlere
Herkes gülecek biliyorum
Sözde çok severdiler
Kadir kıymet bilirdiler
Geçte olsa öğrendim
Hepsi iki yüzlüler
Biliyorum biliyorum
Herkes düşman biliyorum
Beni sırtımdan çok vurdular
Herkese inat gülüyorum
Azra Yünlü/Biliyorum
Karga yüzlüler ( başka nasıl olur?) tünüyorlar, tünüyorlar, tünüyorlar ve tünüyorlar. Kim? Kargalar mı? Kargalar da belki. Ama insanlar en çok, insanlar.
Sayfa 29 - Yapı Kredi Yayınları - 4752Kitabı okudu
Yine hasret çöktü bir yanıma. Gurbet kuşları misali bir yere konamadan hayatın tadını alamadan sevmek mi sevilmek mi arasında gidip gelmekten. Sesini çıkarmadığin için salak yerine konmaktan. En yakın bildiğin kişilerin arkandan iş çevirmesinden çok sıkıldım. 3 kuruş menfaat için her türlü ibneliği deneyenler ve maskeli davranan iki yüzlüler. Kimseye iyilik yaramıyor evet ama bu kadar kötü nasıl olunur? Bunun bir çözümü olmalı. Ama ne ? 🤔