Marquis de Sade!
Seninle geç tanıştık usta!
Ama olsun henüz gencim neyseki...
Sade'yi bilen bilir zaten uzun uzadıya yer altı edebiyatının nadide yazarıdır vs. tarzında kendisini tanıştırmayacağım lakin dikkat çekmem gereken bir nokta cinsel sahnenin olmadığı bir eserdi. Açıkçası her sayfayı "hani nerede,nerede"diye okudum. Çünkü kendisini
Sabahları azıcık peynir ve ekmek yiyelim
Her kelamın kavşağında bir fidan ekelim
Her iki hecenin arasına sükûtun tohumunu ekelim
Ve kendisinde rüzgâr esmeyen bir kitabı okumayalım
Ve kendisinde derinin ıslaklığın şebnemini taşımadığı
Hücrelerin boyutsuz olduğu bir kitabı okumayalım.
Ve sineklerin tabiatın parmak uçlarından uçmasını,
Leoparların
ATATÜRK ve LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNE sahip çıkan FENERBAHÇE, GALATASARAY ve tüm takım taraftarlarını, ATATÜRK ve LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ SEVDALILARINI kutluyorum.
Bizi Orta Çağ günlerine sürükleyip çöl Kanununu geri getirmek isteyenler aslında bunu gerçekleştiremeyecek kadar zayıflar. Bizi kışkırtsalar da nihayetinde her şey bizim tepkilerimizde bitiyor. Çöl kanunu yeniden yürürlüğe girerse bunun suçlusu onlar olmayacak.
Kahrolsun İslam faşizmi
Kahrolsun Orta Çağ karanlığı İslam
Yaşasın Atatürk
Yaşasın laik Türkiye Cumhuriyeti
Yaşasın Özgürlük
Yaşasın Demokrasi
Yaşasın İnsan hakları
Yaşasın barış
Hayat akıp giderken sevda kalbine yer edindiğinde şiir yazmaya başlayan Serdar Çakıroğlu, Serdari mahlası ile düşüncelerini kağıtlara aktarır. Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm sevdası için yazılan şiirlerden oluşuyor. İkinci bölüm ise taşlama (hiciv) şiirlerinden oluşuyor.
Sevda şiirlerinde yüreğine düşen sevdaya karşılık alamayan bir
Sahih ve muteber iman; hem imanın şartlarını hem de İslam’ın kaide ve kanunlarını kalben tasdik etmek ve dil ile ikrar etmekle mümkündür.
-İşte bu şekilde iman edenlerin imanı Allah katında sahih ve geçerlidir. Günümüzde birçok insanın İslam kanunlarına ve şeriatın hukuk sistemine çöl kanunu veya geçmişte kalmış kanunlar demeleri, imansızlık ve dalalettir. Böyle söyleyenler bu itikad üzere ölürlerse ebedî ateşten kurtulamazlar.
Biz mümin ve Müslim olarak İslam’ın imanî ve şerî kanunlarını bir bütün olarak kabul ve iman ederiz. Allah’ın hidayeti ve selameti ancak mümin ve Müslimlerin üzerinedir.
Lakin bizler " geriliktir .. medeniyetle bağdaşmaz .. ilerlemize mânidir ... Yirminci asırda ( hâşâ ) çöl kanunu yürümez !.. " teraneleriyle İslam'dan uzaklaşır , büyük bir hamakatle İslami vecibelerden var- kuvvetimizle kaçarken , görüldüğü gibi bütün dünya , dolu-dizgin İslamiyet'e ve İslam'ın cihan şümul nuruna doğru koşmakta ...
Meseleyi daha kısa olarak mütalaa etmek icap ederse denilebilir ki : Onlar biz oldu ... Biz onlar olduk !..
Ey hak dinini seçerek İslam'a gönül bağlamış mühtedî dindaşlarım ! Ve ey İskandinavyalı sevgili Jette !..
Her türlü nâmüsait şartlara rağmen İslami yaşayan ve dinin canından aziz tutan , bir kısım hakiki müslüman Türk evlatları hariç , İslamiyetle hiç bir alakası kalmamış , mazisi ile olan bütün bağlarını koparmış , öz benliğinden sıyrılmış olan bu bahtsız milletimin bugünkü yüz kızartıcı durumlarından dolayı sizlerden utanıyor , hicab duyuyor ve Âkif'in lisanıyla diyorum ki :
Bakmayın , hem tükürün çehre-i murdarımıza ,
Tükürün ! Belki biraz duygu gelir ârımıza...
Yaz gelmeden alev alev Korsika.
Yaşayan Ölüler diyarı. Sürgünler yuvası.
Uğranmayan bir çöl, despotluk gölgesi.
Yazı coşkusuz, güzü ürünsüz.
Burada ben Seneca bile ünsüz.
Neyse ki yıldızlar gökte, burada bile.
Onlar da bir gün yanacak kendi ateşleriyle.
Her şeyi yıpratır zaman.
Göl kurur, dağ çöker…
Her şey yok olmakta her an.
Ceza değil bu, yok olma kanunu böyle.
Roma Hukuku yetmez,
Doğa Hukuku da var.
Yapıcılıkla iç içe yıkıcılıklar.
Dünyamız da yok olacak bir gün.
Ve ben, Seneca, Korsika’da sürgün,
kimsenin okumayacağı şiirler yazıyorum.
Sana dönebilmek? İyimser bir dilek.
Dağılsın saçların, Roma şehrim, aziz hüznüm,
rüzgârla gönder bir görüntünü bana!
Yontulmadık ne bırakır zaman, sence?
Boş inanç belki ama, bence
büyük eserlere dokunamaz ölüm.