“Ve bu kitap benim vücudum
Ve bu söz benim ruhum.” alıntısı ile başlıyor roman. İlk okuduğum zaman bu alıntının anlamını anlayamamıştım açıkçası.
Cengiz Aytmatov’un hayatını öğrendikten sonraki okuyuşumda kitap asıl anlamını kazandı benim için. O zaman bu sözün sadece kendisi için değil, o topraklarda yaşayan herkes için bu kitaba alıntı olarak kullanıldığını anladım. Çünkü bu kitap o ıssız coğrafyada yaşayan birçok insanın ruhunu ve ruhundaki yaralarını anlatıyor.
Cengiz Aytmatov’un her kitabında olduğu gibi bu kitabında da efsaneler ile örülmüş bir hikaye ağı var; ama biraz daha irdeleyerek bakıldığı zamanda aslında Aytmatov’un kendi dünyasını ve kendi ütopyasını karşılaştırdığını da görebilirsiniz.
Efsanelere biraz daha derinden bakarsanız Nayman Ana efsanesi ile mankurtluğun şekil değiştirerek nasıl günümüze kadar geldiğini de görebilirsiniz.
Biraz daha araştırarak okursanız dünyada binceler Sabitcan olduğunu; ama Yedigey ve Kazangap gibi insanların ne kadar az olduğunu anlattığını fark edebilirsiniz.
Kitaplar birçok şey anlatır ve her okuduğunuzda yeni anlamlar çıkarırsınız. Bu kitap benim için her okuduğumda yeni bir anlam çıkaracağım bir başyapıt oldu.
Her okuyuşumda o uzun ve ıssız bozkırlarda nasıl acıların yaşandığını ve belki de beton ve kalabalık bu şehirlerde nasıl acıların yaşanacağını görüyorum.
Bu kitap benim için efsaneler arasına akıllıca gizlenmiş salt acılar ve salt gerçekliklerdir.
Harika bir inceleme olmuş bu kitap benim için de bir klasiktir okurken çok etkisinde kalmıştım hatta Nayman ananın devesiyle düşmanlardan kaçışı rüyama bile girmişti 🙈 zihnimi öyle meşgul eden bir kitaptı yani