Oturduğum yerden gökyüzüne ve ucu bucağı görünmeyen bozkıra bakıp iç geçirdim. İçimde,üzerini kapadığım,bir türlü tam olarak iyileştirmeyi beceremediğim yaram kanamaya başlamıştı yine. Terk edilmişliği hazmedemedim.
"Ben günahkâr bir insanım, hemen ölemem!"
Kafasını içeri çekip yüzüme bakıp güldü ve
"Ben de çok günahkârım ama ölümün bunu umursadığından emin değilim."
dedi aşağılar bir ifadeyle.
Herkes ölüydü burada. Ölülerle konuşmak benim işim değildi. Dünyanın çok uzağındaydık. Bütün sınırların ötesinde. Kendiyle başbaşa bırakılmış bir dünyada. Doğru ve yanlışın çoktan anlamını yitirdiği koyu karanlıkta.