“Hiç kimse yok,” dedi acıyla, “günün birinde bir köpek gibi gebereceğim... bana acı veren şeyin ne olduğunu biliyorum, safrakesesi değil... içimde büyüyen ölüm bu... ben yaralı bir adamım ve hiçbir profesör, hiçbir kür bana yardım edemez... altmış beş yaşında insan artık sağlıklı değildir... içimi neyin oyduğunu, deştiğini biliyorum, ölüm bu, bundan sonra yaşayacağım birkaç yıl yaşamak olmayacak artık, sadece ölmek, sadece ölmek... Fakat ben ne zaman, ne zaman yaşadım ki?.. Kendim için, kendim için ne zaman yaşadım ki?.. Nasıl bir hayattı bu: Sürekli, yalnızca para kazandım, para, para, ve hep başkaları için, ve şimdi, şimdi bana ne yardım edecek?.. Bir karım oldu, gencecik bir kızdı onunla evlendiğimde, ona ilk ben sahip oldum ve bana bir çocuk doğurdu, yıllarca aynı yatakta aynı havayı soluduk... ve şimdi, şimdi nerede o... yüzünü tanıyamıyorum artık... bir yabancı gibi konuşuyor benimle ve benim hayatımı hiç düşünmüyor, hislerimi, acılarımı, düşüncelerimi... her geçen yıl bana daha da yabancılaşıyor... Nereye gitti, nereye... Bir çocuğum vardı, büyüyüp serpildi, sandım ki yeniden yaşamaya başlayacağım, kendime layık bulduğumdan daha aydınlık, daha mutlu bir hayatım olacak, ölmeyeceğim... o ise geceleri benden uzaklaşıyor ve başka adamların kollarına atılıyor... Bir başıma öleceğim, yalnız başıma... çünkü onlar için çoktan öldüm... Tanrım, Tanrım, hiç bu kadar yalnız olmamıştım…”.