Om
Yaratılışın başında tanrı kalbimizde ve inançlarımızda yaşıyordu. Insanlar birlik içinde doğa ve hayvanlarla uyumluydu. İnandıklarımız bize yol gösterdi. Bir su damlası yeryüzüne düştü, yavaş yavaş büyüyüp engin denizleri yarattı, okyanuslara ulaştı. Ormanların içinden geçip ayrik vadileri aşıp dağların zirvelerine tırmandı. Gördükçe
Her birimiz hayat rüzgârının savurup yere çaldığı birer toz tanesiyiz. Sağlam bir yere yığılmalı, el ele tutuşmalıyız; çünkü zaman hep belirsiz, gökyüzü hep yüksek ve hayat çok ıraktır.
"Bazen perdeleri açıp bakmıyorsun, bazen gökyüzünü seyretmediğin günler geçiriyorsun çünkü orada olduğunu biliyorsun.
Gökyüzü bir yere gidemez ki.
Gökyüzü bir insanı terk edemez ki."
Jaufré: Gezgin , bilir misin neden mavidir deniz ?
Gezgin: Çünkü gökyüzünün aynasıdır.
Jaufré: Peki gökyüzü neden mavi?
Gezgin: Çünkü denizin aynasıdır!
Atatürk'ün dinsizliğinin kanıtı olarak gösterilen "Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları" cümlesi birbirine bağlı iki parçadan oluşmuştur:
1. Gökten inme sanrısı
2. Kitapların dogmaları
Sırayla gidelim:
1. Gökten İnme Sanrısı
Her şeyden önce "gökten indiği sanılan kitaplar" cümlesinde dinlere hakaret yoktur. Şöyle ki: