Hayes saçlarımı yüzümden uzaklaştırdı. “Sana değer veri­ yorum, Ev. Hiçbir uyarıda bulunmadan, bir sel gibi geldin ve şimdi hayatımı sensiz hayal edemiyorum.” Yutkundum, boğazım bu hareketle düğümlendi. Çünkü ben de ona değer veriyordum. Hatta değer vermekten de ötey­di. “Bu beni korkutuyor.” “Sana değer vermem mi?” Başımı salladım. “Ve senin için hissettiklerim.” “Yalan söylemeyeceğim; bu sözleri senin ağzından duymak müthiş rahatlatıcı. Bu işte yalnız değilim.” Avucumu göğsüne dayadım, kalbi göğsünün içinde küt küt atıyordu. “Bu işte yalnız değilsin ancak nasıl yürüyeceğinden pek emin değilim. Burada kalmayı nasıl başaracağımdan emin değilim. Aşılması gereken bir dağ var ve ona tırmanacak kadar güçlü olup olmadığımdan da emin değilim.”
SFDFDSFDSFDSDSF
Polyanna'yı dağa kaldırmışlar; ohh, demiş dağ havası iyi geldi.
Reklam
Dudaklarımda çürükler vardı dağ çiçeklerinden ötürü. Irmaklara salardım kendimi ruhumda kaynar adımlarla gezinen dünya bana hain sevgilimdi.
Şimdi düşünüyorum, herkesin hayali dağ başında bir kulübe, bir sıcak yatak. Yaşamak sadece şehir insanının hakkıymış gibi bir kanı var hepimizde. Köylü yaşadığı dünyanın kıymetini bilmez, ona ağaç sebze meyve veriyorsa ağaçtır, toprak sebze veriyorsa toprak. Şehirdekinin hayali bir ağaç altıdır işte, varsın ağaç kuru ağaç olsun, onlar onu da seviyor. Bizim gibiler var bir de, ne köyden kopabilenler, ne kasabaya alışabilenler.
Elbette o şey Gönül zenginliğidir.
Gerçek Armağan Arif bir gezgin, dağ bayır gezerken bir akarsuyun içinde değerli bir taş bulur. Ertesi gün yolda bir adamla karşılaşır. Adam çok açtır. Gezgin, torbasındaki yiyeceği karşılaştığı bu kişiyle paylaşır. Ama erzak çantasını açarken aç adamın gözü çantadaki değerli taşa ili- şir. Gezginden bu değerli taşı kendisine vermesini ister. Gezgin hiç duraksamadan değerli taşı adama uzatır. Adam başına konan talih kuşundan memnun, aceleyle oradan uzaklaşır. Artık kendisine ömür boyu maddi güvence sağlayacak değerli taşın sahibidir. Birkaç gün sonra gezgin, arkasından koşarak kendisine yakla şan adamı görür. Adam nefes nefese değerli taşı gezgine geri uzatır: "Senden ayrıldıktan sonra uzun uzun düşündüm. Bu taşın ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Ama sana onu geri vermek, senden daha değerli bir şey almak istiyorum" der. Arif gezgin, "Ne istiyorsun?" diye sorar. Adam, "bu taşı bana rahatlıkla vermeni sağlayan o içindeki şey ne ise onu istiyorum" diye cevap verir.
Reklam
Günüm seninle başlasın istemiştim Çok değil ki... Bir içten gülüşünle ışısın gecem Uzun suskunlukların dilsiziydim Sesin aksın istemiştim dupduru Dağ suları gibi serin Yüreğimin ölü topraklarına. Kirpiklerin gölgelesin yüzümü Gözlerin ömrümün göğü olsun Demiştim, çok değil ki.
"Gelip çattı artık Dardanus'un son acı günü, kaçınılmaz gün! Yok olduk artık biz Troia'lılar! Ne İlium kaldı ne Teucer'lerin büyük ünü! Vahşi İuppiter hepsini Argos'lulara verdi. Grekler yakıp yıktılar kenti, egemen oldular. Dağ gibi dikilerek o at kentin yüreğine, saçtı silahlı askerleri ve Sinon yengili, hakaretler saçarak yangına verdi her yeri.
Sayfa 54 - II. Kitap - KindleKitabı okuyor
Ben de herkes kadar yalnızlıktan ürkerim, fakat evlenmek insanı bundan kurtarıyor mu? Bazen kalabalıkların ortasında, tek başına kaldığımız vakitlerdekinden fazla yalnız değil miyiz? Öyle zamanlarda kendimizle bile baş başa kalamıyoruz ve bunu yapabilmek için dağ başları arıyoruz.
"Bir insanın elinden hayatı boyunca kendisini kandırdığı şeyi aldığınız anda mutluluğunu da bitirirsiniz."
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.