Kitap edebiyat dünyamızdan yazarlar ve şairlere ait anıların anlatıldığı akıcı bir eser. Okurken şaşırıyor, kızıyor ve gülüyorsunuz. Tavsiye edebileceğim bir kitap.
AnekdotlarMustafa Alp Dağıstanlı · Kolektif Kitap · 202247 okunma
Osmanlı Devleti, Ağustos 1853'te, Abdülkerim Paşa'ya, muhtemel bir Osmanlı-Rus savaşında kendilerine yardımda bulunması için bir kişiyi Şeyh Şamil'e göndermesini emretti. 4 Ekim 1853'te Kırım Savaşı'nın başlaması, Osmanlı Devleti'nin Kafkasya ile daha yakından ilgilenmesini zorunlu hale getirdi. Sultan Abdülmecid 9 Ekim 1853'te Şeyh Şamil'e bir ferman yollayarak, onu Ruslara karşı cihada çağırdı. Bu çağrıya 13 Aralık1853'te cevap veren Şeyh Şamil, Tiflis üzerine bir askeri harekâta girişilirse Rusların Kafkaslardan çıkarılabileceğini bildirdi ancak bu teklif Osmanlı Devleti'nce kabul görmedi. Osmanlı Devleti, Ma- yıs 1854'te, Dağıstanlı Halil Bey'in teklifiyle Şeyh Şamil'e Dağıstan Serdar-ı Ekrem'i unvanını verdi. Tiflis'e karşı askeri bir harekât yapılması konusunda ısrarlı olan Şamil, Temmuz 1854'te Gürcistan'ın Kaheti bölgesine girdi. Şeyh Şamil, bütün gayretlerine rağmen Osmanlı ordusunun Tiflis'e doğru hareket etmesini sağlayamadı ve karargâhı Dargiye'ye çekildi.
Avrupalılar Jordan, İbraniler Yardan diyor; Şeria Vadisi ise Arapça ama Ürdün ülkesi aslında Bilad-ı Şam denen büyük Suriye’nin, kısmen çölün ve eski Arabistan’ın bir parçası. Bugünkü Ürdün’ün güneyinde bir zamanlar Nebatiler ve onlardan hemen, sonra Arapça konuşan Gassaniler ve Lahmiler hüküm sürmüş. Dolayısıyla bu bölge Suriye ve Filistin’in aksine sonradan değil ezelden beri bir Arap ülkesidir.
19. Yüzyıl Kafkasya’sından kovulan halkların önemli bir kısmını Osmanlı İdaresi bugünkü Suriye ve Ürdün’e yerleştirmiş. Bugünkü Ürdün, ezelden beri burada yaşayan Bedevi Araplar, yurdunu kaybeden sürgün Filistinliler, Çerkez ve Dağıstanlı gibi Kafkas asıllılar, milattan önceden beri burada bulunan Aramiler ve onların torunları Hristiyan Arapların Ülkesi.
“Seni ne huzuru arayanlara, ne huzuru bulanlara, ne de huzurdan kaçanlara sordum. Güneşin sıcaklığını en iyi kim anlatabilir? Sıcaktan düşüp bayılan mı? Hayır, onun aşkı zayıftır. Güneşe yolculuk yapan mı? O da değil, gitse gitse nereye kadar gidebilir ki?
Gölgeye sığınanlara ise güneşi hiç sormamalı…
Aşk mabedim... Efendim... Söyler
Murat Bardakçı'nın bir programdaki tavsiyesi üzerine alarak uzun zamandır vaktini beklediğim ve sonunda planladığımdan daha kısa sürede bitirdiğim yazarının tek romanı olan Üç İstanbul hakkındaki fikirlerimi sizlerle paylaşacağım.
* Romanımız; 93 harbinde Rusların Osmanlıyı yenerek müslüman Türkleri Balkanlardan göçe zorladığı o dönemde
Mekke dünyanın her tarafından gelen hacılarla dolup taşıyordu: Kırımlı, Buharalı, Dağıstanlı, Rumelili, Çerkez, Gürcü, Türk, Mağrib-i Aksâlı, Cezayirli, Tunuslu, Mısırlı, Cavalı, Hintli, Güney Afrikalı ve Sudanlıların yanı sıra Suriye, Yemen ve Irak gibi Arap ülkelerinden gelen hacılar vardı. İranlı hacılar da vardı. Herkes kendi yerel kıyafetini giyer, ülkelerinde üretilen mal ve hediyeleri getirirdi.
Orada, Allah Teala’nın buyurduğu gibi bir ortam vardı: “Kendileri için birtakım yararlara şahit olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar” [Hac 22/28].
İhrama girmiş hacılar “Lebbeyk! Lebbeyk!” diyerek yürürler. Aşağılık İbn Abdülvehhab ve onun takipçileri [Vehhâbîler]! Bu tevhid ve ihlas görüntüsü içinde nasıl şirki göre bildiniz? Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi
Hac, İslâm dünyasının yıllık toplantısıdır. Hem bir farz yerine getirilir hem de yeni tanışıklıklar edinilip kardeşlik pekiştirilir.
O yıl deniz yoluyla 137 bin hacı gelmişti. Suriye hacılarının başında meşhur Abdurrahman el-Yusuf Paşa vardı. Dedesi Said Paşa gibi Osmanoğulları sülalesine hizmet ettikten sonra, Türk İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelenlerinden biri olmuş ve eski efendilerine sırt çevirmişti.
Örneğin, ülkemizde, topluca Çerkes olarak tanımlanan, Adige, Abhaz, Dağıstanlı, Balkar, Karaçay gibi grupların her biri, farklı kökene, dile sahip farklı etnik gruplardır. Kimliklerini bu isimlerle tanımlarlar.
Abdullah Baştürk
(1929-1991)
Abdullah Baştürk 1929 yılında, ata yurdundan çok uzakta; Acarca konuşulan, gelenek ve göreneklerine sıkıca bağlı Yalova'nın Reşadiye köyünde Dağıstanlı olarak doğdu ve ömrü boyunca Dağıstanlı kaldı. Birlikte yürüdüğü yol arkadaşlarından hiç kimseyi geride bırakmadı.
Sovyet propagandası sonunda İmam Şamil'in kutsal savaşının anılarından bile yararlanacaktı.
Sovyet gazetelerinin duyurduğuna göre, Dağıstanlı Müslümanlar, "Şamil" adlı bir tank kolu için 25 milyon ruble bağışladı.
Kafkasya'yı General Yermolov orduları değil, Puşkinin mısraları fethetti. Aynı Rusya, Lermontov'un, Tolstoy'un, Puşkin'in kaleminde Kafkaslara teslim oldu. Dostoyevski'nin hiçbir karakteri "Tatarin Ali" dediği Dağıstanlı Ali kadar müspet değildir. Ama Rusya, Kafkasya'da ne kadar kaldı ve ne kadar etkili oldu ise o derece de düşmanlık uyandırdı. Kafkasya hâlen bir barut fıçısı değilse de devamlı sızlayan bir yaradır.
Detaylar: konumuzkitap.com/2024/03/cesur-k...
Cesur kızlar! Bu eşsiz kitabı asla kaçırmak istemeyeceksiniz. Aslıhan Dağıstanlı Aysev'in Cesur Kızlara Yol Arkadaşları serisinin ilk kitabıyla karşınızdayız.
Aslıhan Dağıstanlı Aysev'in "Cesur Kızlara Yol Arkadaşları 1" kitabı, genç okuyucuları cesaretlendirmeyi ve kendi yeteneklerine inanmalarını sağlamayı amaçlamaktadır.
Kitapta, bilimden sanata, spordan siyasete kadar farklı alanlarda iz bırakmış 30 Türk kadınının hayat hikayesi yer alıyor. Her bir hikaye, cesaret, azim ve tutkunun önemini vurgulayarak, okuyuculara hayallerinin peşinden gitmeleri için ilham veriyor.
Peki siz Cesur Kızlara Yol Arkadaşları 1 kitabını okumuş muydunuz? Okuduysanız kitapta en çok dikkatinizi çeken isim neydi? Yorumlarda buluşalım!
1. Kitap: