İnsanoğlunun bağlılığının en kolay ve en sık görülen biçimi, geldiği yere — kana, toprağa, klana, ana-babaya, ya da daha karmaşık bir toplumda ulusuna, dinine ya da sınıfına olan “birincil bağlan” dır. Bu bağların yapısı temelde cinsel nitelik taşımazlar ama kendisi olacak kadar, o dayanılmaz ayrı olma duygusunu yenecek kadar gelişmemiş bir insanın özlemini giderirler. İnsanın ayrı olması sorununun — bebeğin annesiyle olan ilişkisinde gerekli ve doğal olan — “birincil bağlar” diye andığım bağlan sürdürerek çözümlenmesi, toprağa tapma, göllere, dağlara, ya da çoğu kez bireyin simgesel olarak hayvanlarla (totem hayvanlarla) özdeşleştiği hayvana tapma olgularıyla kendini gösteren ilkel tapımları incelediğimizde açıkça görülmektedir.
Ulu baba, tanrı, kral, kabile reisi, yasa ya da devletin, tapmanın nesneleri olduğu ataerkil dinlerde, bu anaya ve toprağa olan birincil bağları aşma girişimi var gibi görünmektedir. Ancak, toplumda, anaerkil tapımdan ataerkil tapıma geçiş, bir ilerleme hareketini, bir gelişmeyi simgelemekle birlikte, insanoğlunun körü körüne boyuneğdiği üstün bir yetkeye duygusal olarak bağlandığı olgusu, her iki toplum biçiminin ortak bir özelliğidir. Doğaya, anaya ya da babaya bir bağla bağlı . Bachofen'in ve Briffault'nun anaerkil toplumlar üzerine incelemeleri.
kalmakla, insan gerçekten de dünyada bir yabancı olma duygusundan kurtulmayı başarıyor, ama bu güvenliğinin karşılığında korkunç bir bedel ödüyor — yani boyuneğiyor, bağımlı yaşıyor ve akıl yürütme düzeneğinin ve sevme yetisinin tam anlamıyla gelişmesini durdurmuş oluyor.