❝Kaç gece hesap etmedim uykudan mahrum
Bilmem kaç sabah ezanı ile doğruldum
Yok imiş hüznün tamahı.
Göğsüm kan gölü
Göğsüm dolu ölü
Yok imiş bir felâhı.
Feryad ettim duyulmadı
Sesten bile sayılmadı
İntikam; taş atana taş atmak değil, taş atanı unutmak, atılan taşı saklamaktı benim dünyamda. Öyle yaptım. Göğsümün ortasına, kalbimin durgun sularına atılmış o taşı, hayali bir yakut gibi boynuma taktım. Üzerine tırnağımla iki çift laf kazıdım. Güneşe doğru tutunca daha net okunuyor: “Güvendiğiniz dağlara kar yağdığında, üzülmeyin. Kıç üstü oturun ve sessizce aşağı doğru kayın. Bahan görene kadar...”
BEKLENTİSİZ OLMA YALNIZLIĞI
İçinden çıktığım, içimden çıkan ve içimi yakanların ürettiği bir duygu
Yalnızlık
Fazlasıyım artık bu şeytani dünyanın
Yerlerini dar ediyorum zalimlere
Bu merhametsiz yeri terk edene kadar
Yalnız, düşünceli, yavaş ve daha ölçülü olacağım
Onların karşısına daha büyük bir ağırlık ve insanlık adaleti koymak adına
2523 Cenâb-ı Hak, gizlice cisme tealluk gösterdi ki onu incitsinler de imtihana uğrasınlar.
2524 İnsanın cesedini incitenler, onu incitmenin Hakk’ı incitmek olacağını bilmezler. Bu ceset küpünün suyu nehir suyuna muttasıldır.
2525 Cümle âlemin melce’i olsun diye. Cenâb-ı Hak bir cisme taalluk etmiştir.
2526 Enbiyâ ve evliyanın kalbine kimse
İsa peygamber dua etti:
“Allah’ım bu gence zerrenin yarısı kadar muhabbet ihsan et!”
Çok geçmeden genç delirdi ve dağlara çıktı. Hz. İsa, Allah’tan genci kendisine göstermesini istedi. Allah, şöyle vahiy etti:
“Ey İsa! Kalbinde zerrenin yarısı kadar benim muhabbetim bulunan biri insanların sesini işitmez. İzzetim ve celalim hakkı için sen onu testere ile biçsen farkına varmaz.”
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden geçen bulutların.
Belki gidiyorlardır yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.
Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an
Sanki bulutlarla bir, akıyoruz;
Onların hevesine uyaraktan
Cenup ufuklarına bakıyoruz.
Biz de hafif olsaydık bir rüzgârdan,
Yer alsaydık şu bulut kervanında,
Güzel’e ve yeni’ye doğru koşan
Bu sonrasız gidişin bir yanında;
Dağlara, denizlere, ovalara
Uzansaydık yağarak iplik iplik,
Tohumları susamış tarlalara
Bahar, gölge ve yağmur götürseydik.
Ahmet Muhip Dıranas
“Dağlara qalxdığımı təsəvvür etsəm də, əslində, dərələrə enirdim. Bu məhz beləydi. Camaatın gözündə guya zirvələrə qalxırdım, amma həyatımı puça çıxarırdım… Və artıq hər şey sona yetdi, öl indi!”