Saçına rüzgar,
sesine ışık düşürememek kimsenin.
Parmaklarını sözüne pınar edememek
Uzaklarda bir adamın üşümesi
bir kadın dağlara daldıkça.
Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması
Ayrılık yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme
Yalnızca gölge vermesi ağaçların
İyiliğin küfre dönmesi ayrılık.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya
Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş
İki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı,
Hüznün arması, süren korkusu inceliğin.
Ayrılık, o küçük ölüm!
66. SONE
"Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama. "
William SHAKESPEARE
Bir kız Yusuf adlı sevgilisini yitirmiş. Çok severmiş onu. Dağda yitirmiş. Aramış aramış bir
yıl, iki yıl, beş yıl aramış. O da tutturmuş, "kuş olsam, bir çift
kanat taksam ... Kuş olsam ... " Gittiği, yattığı yerlerde hep "kuş
olsam, kuş olsam," diye bağırır çığırır gezermiş. Bir sabah bakmış ki kuş donunda ... Düşmüş dağlara dağlara, inmiş ovalara
ovalara. Yeryüzünü pervaz vurup dolaşmış. Köşe bucak koymamış yeryüzünde. Dili de durmazmış, bağırırmış çığırırmış,
"Yusufçuk Yusuf! Yusufçuk Yusuf!"
Kuş masalı canım.
Dünya kadar büyük bir oda dolusu Yusufçuk Yusufçuk
kuşları kederli. Sesi insan sesine benzer. "Yusufçuk Yusuf! Yusufçuk Yusuf!"