Shakespeare için önceki incelemelerimde “sevmiyorum, seveceğimi de sanmıyorum.” ifadelerini kullanmıştım fakat Shakespeare bu önyargılarımı yıkmama neden oluyor. Belki de bu önyargılarım sayesinde daha derinlemesine okudum bu eseri, bilemeyeceğim. Belki de gerekliydi. Laflarımı geri almakla başlıyorum bu sebepten ötürü incelememe.
Bana göre fazla romantik bir adam Shakespeare; aşırılıklar, tesadüfler, süslü laflar… Ama Macbeth öyle güzel yazılmış ki. O kadar incelikle, üstüne düşünülerek yazılmış ki hayran olmamak elde değil. Önsözü de çok beğendiğimi söylemeliyim, birçok ayrıntıyı bu sayede yakaladım.
Eser “kadercilik” teması yüzünden bana Kral Oidipus’u hatırlattı. Ona nazaran daha çok beğendim, Macbeth’in kendine ettiğini bile bile ediyor olması ve bilerek bundan kaçmaması, üstüne gitmesi hoşuma gitti. Kendi kaderini yazdı mı bilemem ama, kesinlikle yaşadı.
Güç hastalığının kurbanı Macbeth, korkak bir adam olarak değil kötü ama güçlü bir adam olarak öldü.
Shakespeare’in bu eserin üstüne daha iyisini yazdığını sanmıyorum, yine de sırf bu merakımdan okuyacağım.