sanki sürekli kendi etraflarında dans ediyorlar ama hiç kendileriyle karşılaşmıyorlar gibi.
sokaklar sessizce anlatır, adımlarla dans eden gölgeleri ve yankılanan hikayeleri dinlemek gerekir
Reklam
“Dans etmek bir çığlığı susturmak mı?”
Kendimi hayalet gibi hissediyordum. İçim bomboştu. O hoşlukla yüzleş- mek yerine kaçmaya çalışıyordum. Fakat insanın kendinden kaçabilmesi mumkun değil. Nereye gidersek gidelim, kendimizi de birlikte götürüyoruz. Sabahın altısında bir dans pistindeyken bile. Kendimizden kaçmak esnek halatla bağlı olduğumuz bir lamba direğinden kaçmaya çalışmak gibi. Halat bizi er ya da geç geri çekiyor ve güm diye direğe çarpıveriyoruz. Ya da benim yaşadığım türden ağır bir bunalım yaşıyoruz. Kasvetlerle dolu mükellef bir açık büfe. Panik bozukluk, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk, agorafobi ve bunca şeyle birlikte yaşamaya devam edemeyeceğim inancı. İşin ironisi de burada tabii. Acıdan ve huzursuzluktan kaçmayı deliler gibi istediğim için hayatımın en yoğun acısını ve huzursuzluğunu yaşamış olmam. Bu acı beni içinde hapsetti. Günler, aylar, yıllar boyu. Kendimi toparlayabilmem için sonunda bir çeşit kabullenme haline ulaşmam gerekti.
Darbe.
O anda büyük ve gümüşten bir şey dans pistinin üstündeki tenteden geçti. Vaşak, zarif ve ışıl ışıl, hayretleri içindeki dansçıların ortasına hafifçe indi. En yakındakiler gülünç bir şekilde dansın ortasında donup kalırken başlar döndü. Sonra Patronus'un ağzı ardına kadar açıldı ve Kingsley Schacklebolt'un kalın, derin, telaşsız sesiyle konuştu. "Bakanlık düştü. Scrimgeour öldü. Geliyorlar."
Size bir sır vereyim mi? Yaşamak çok güzel... Sabahları uyanmak, Nefes almak çok güzel. Tam kıvamında demlenmiş çay, sevdiklerinle Sıcak poğaça Bir de Yeni uyanmış bir çocuğun yanında olmak Çok güzel. Size bir sır vereyim? Evren çok güzel, Görünenin önü, ardı Renkler, sesler Çok güzel. Ateş ve toprak, Su ve hava, Ağaçlar ve hayvanlar İnsan olmak çok güzel. Sarılmak Darılmamak Sevmek ve yermemek El ele tutuşmak, dans etmek Aşka düşmek çok güzel.
Reklam
Acı
Dans etmek bir çığlığı susturmakmı.
Dans etmem gerekiyor oğlum...
Siegmund arkadaşının ne halde olduğunu anlayıp lafı ustalıkla çevirdi, mevzu aşk olduğunda tartışılamayacağını söyledikten sonra ekledi: “Yine de birçoğumuzun Olimpia hakkında aynı hükme varması garip. O kız -alınma kardeşim ama- tuhaf bir şekilde donuk ve ruhsuz görünüyor. Bedeni de yüzü de son derece düzgün, doğruya doğru! Bakışları o kadar ışıltısız olmasa güzel bile sayılabilir, demek istediğim, sanki görme yetisi yok gibi. Adımları da garip derecede ölçülü, her hareketi dişli bir çark mekanizmasıyla belirleniyor gibi. Piyano çalışında, şarkı söyleyişinde, şarkı söyleyen bir makinenin ruhsuz ve kusursuz ritminin nahoşluğu var, dans edişinde de öyle. Bu Olimpia bize hayli tekinsiz geldi, onunla muhatap olmak istemiyoruz, sanki canlı bir varlığı taklit ediyormuş gibi tuhaf bir tarafı var.”
“Sanırım vedalaşma zamanı. Kalp dediğin aslında kırılmıyor. Keşke kırılsa… Ama şimdilik gidip gidebileceğim tek yer yatağım. Islak yüzümü yastığa koyup bir türlü tam olarak inanamadığım Tanrı’ya, Sadie’ mi koruması için dua edeceğim ki , Sadie yaşayabilsin. Âşık olabilsin. Dans edebilsin. Elveda Sadie. Sen beni hiç tanımadın ama ben seni hep sevdim aşkım. “
1,000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.