İslam Davamız
"İslam'ın dışında, hiçbir hak ve hakikat kaynağı yoktur. Fen ve hikmet, sanat ve sanayi dahi, İslam'ın içindedir ve onun bir şubesidir. İlhamını Kur'an'dan almayan hiçbir ilim ve teknik asla hayra vesile olamaz, şerden ve zarardan arınmış sayılamaz."
"Üstad, kızım öldü davam değil"
İsmail, evlat hasretiyle yanıp tutuşan ve dokuz seneye yakındır çocuğu olmayan bir dava adamıydı. En sonunda Allah ona bir kız çocuğu nasip etti. İsmail, kızına yılların da hasretiyle Ruhiye adını verdi. Kız çocuğu, bir müddet sonra amansız bir hastalığa yakalandı. İhvan ilk kurulduğunda bu altı kişilik ekip, Hasan el-Benna'nın öncülüğünde her hafta bir evde ders yapıyor, ümmetin sorunlarını konuşuyor ve kararlar alıyorlardı. Bir akşam İsmail'in evinde toplandılar, ders yaptılar, kararlar aldılar. Dersin sonunda İsmail dava arkadaşlarına tatlı ikramında bulundu. Hasan el-Bennâ ve arkadaşları evden ayrılırken İsmail, Hasan el-Benna'nın elinden tutup, "Üstad, arkadaşlara yarın cenazeye gelmeleri için haber verir misin kızım öldü" dedi. Hasan el-Benna, “İsmail, kızın ne zaman öldü?" deyince İsmail, "Üstad biz içeride toplantı yaparken" dedi. Hasan el-Benna, "İsmail bize niye haber vermedin, biz içeride tatlı yedik" deyince İsmail, "Üstad, kızım öldü davam değil" diyerek, doksan yıldır Mısır'da zalim firavun sistemlerini kökünden sallayan bir hareketin hangi evlerde, hangi fedakârlıklarla kurulduğunu ortaya koyuyordu. İşte bizim davamız, İsmail'in, şehit Hasan el-Benna ve dava arkadaşlarının uğruna en sevdiklerini verdiği o mukaddes davadır
Reklam
Takdire şayan
Bazen bize soruyorlar: "Bütün okulları birincilikle bitirmişsiniz. Deha seviyesinde bir beyne sahipsiniz. Bilim dünyasında büyük buluşlara imza atmışsınız. Bir bilim adamı olarak kalıp, ilmi buluşlara imza atsaydınız, insanlığa böylece hizmet etseydiniz daha iyi olmaz mıydı?" diyorlar. Bizim cevabımız şudur: "Bir üniversitede profesör olabilirsiniz, Nobel ödülleri de alabilirsiniz, ama ülkenizin insanı bugün olduğu gibi açsa, sefalet ve zorluklar içerisindeyse, dünyada 300 bin çocuk yoksulluk içın,de açlıktan ölüyorsa, sizin Nobel ödülleriniz ne işe yarar?"
bizim yapımız zayıf olduğundan dünyada iken Cenabı Allah'ı görmeye gücümüz yetmiyor. İnşallah cennette göreceğiz.
Allah insanları kendisini bilsinler diye yaratmıştır. Ancak, biz Cenabı Allah'ı göremiyoruz, gücümüz Cenabı Allah'ı görmeye yetmiyor.
Yaratılış ve İnsan
Nefsini tanıyan, Rabb'ini tanır. Akıl ve vicdan sahibi kimseler için bitki, hayvan ve insan olarak dünyadaki milyarlarca harika mahlûka ve şu muazzam kâinata ibretle bakıp bütün bunların Yüce Yaratıcısını hatırlayıp hayran olmamak imkânsızdır.
Reklam
Bütün insanlığın saadet ve mutluluğu için çalışmaktır. Bu dünya imtihanını, "Canıyla malıyla cihat etmiş bir Müslüman" olarak tamamlamaktır. Çünkü hayat, iman ve cihattır.
Bazen bize soruyorlar: "Bütün okulları birincilikle bitirmişsiniz. Deha seviyesinde bir beyne sahipsiniz. Bilim dünyasında büyük buluşlara imza atmışsınız. Bir bilim adamı olarak kalıp, ilmî buluşlara imza atsaydınız, insanlığa böylece hizmet etseydiniz daha iyi olmaz mıydı?" diyorlar. Bizim cevabımız şudur: "Bir üniversitede profesör olabilirsiniz, Nobel ödülleri de alabilirsiniz, ama ülkenizin insanı bugün olduğu gibi açsa, sefalet ve zorluklar içerisindeyse, dünyada 300 bin çocuk yoksulluk içinde açlıktan ölüyorsa, sizin Nobel ödülleriniz ne işe yarar?"
biz milletimize hizmetten geri duramazdık. "Madem siyasi bir kararla bu yetki bizden alınıyor, biz de o zaman siyasete girer mücadelemizi orada veririz." dedik. Milletimize hizmet için yeni bir yola çıktık.
Savaştan çıkmış, yerle bir olmuş Almanya çok kısa sürede sanayileşebiliyorsa, bizim milletimiz bunu çok daha kolay başarabilirdi.
Reklam
"Beyefendi" dedim, "Bir işi başarmak için önce o işin delisi olmak lazım."
Türkiye'nin kendi otomobilini yapabileceğini, insan kalitesi açısından yeterli imkâna sahip olduğunu söyledim. Dedim ki; "Bugün Brezilya otomobil üretiyor." Gerçekten de o zaman Brezilya yılda 100 binin üzerinde otomobil üretiyor. Hatta bir mühendisin öncülüğünde başlatılan bu çalışma öyle başarılı oluyor ki ABD'de kullanılan Volkswagenler Brezilya'da üretilmeye başlanıyor.
Bu kişi milli birlik Komitesinin kurucu bakanlarından Ragıp Üner
"Beyler! Memleketin yetiştirdiği pırlanta gibi bir insan gelmiş bizden memleketin lehine, ekmek su kadar doğal bir şey istiyor. Bir mal aynı fiyata Türkiye'de yapılıyorsa dışarıdan ithal edilmesin, Türkiye'den alınsın diyor. Buna nasıl hayır dersiniz. Bir gün peynir ekmek yiyiverelim. Bir gün yemek tatili vermeyiverelim. Ama bu önemli sorumluluğu yerine getirelim"
Ancak, Türkiye'de yan sanayi yok. Bu yüzden 250 parçayı da kendimiz yapıyoruz. Bu akıllara durgunluk verecek bir şey. Hiçbir ülkede böyle bir şey yok. Ancak bu kısımların rantabı olması lazım. Örneğin piston kısmımızın kapasitesi birkaç yüz bin piston. Hatta tam kapasite çalıştırsak milyonu bulur. Ama biz senede 30 bin motor yapıyoruz. O zaman piston bölümü 11 ay boş duracak demektir. Bunu doldurmamız için dışarıdan ithal edilen pistonların yerine kendi üretimimizi kullanmamız lazım. Silahlı Kuvvetler, pistonunu dışarıdan ithal ediyor. Getirmeyin, bizim fabrikada yapalım. Hepsini olmasa bile bir kısmını yapalım. Bir gün Amerikalılar size piston vermiyoruz dedikleri zaman bütün vasıtalarımız olduğu yerde kalmasın. Bunları anlattık Alankuş Paşa'ya. O da dedi ki, "Sayın Erbakan çok haklısınız, söylediğinizi canı gönülden kabul etmek isterim ama pistonları biz Amerikan yardımından alıyoruz, bunun için ayrı bir bütçemiz yok. Yani Amerika bize yardım veriyor ancak yardımı verirken bu parayla benden piston alacaksın şartı koyuyor. Bu yüzden size sipariş vermemiz mümkün değil."
1960 ihtilali gerçekleştikten sonra ise, Mehdi Sungur Paşa, Millî Birlik Komitesi üyelerini fabrikaya getirdi. Türkiye'nin toplu iğne üretemediği bir dönemde bizim motor üretmeye başladığımızı görünce, hepsi etkilendiler.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.