Kafatasınızın içindeki pembe jöle kıvamlı, ortalama 1400 gramlık organ, aslında alışık olmadığımız türden bir bilgisayımsal (kompütasyonel) malzemedir.
Carl Jung’un ifadesiyle, “her birimizin içinde, tanımadığımız biri daha vardır.” Pink Floyd’un ifadesiyle de “kafamın içinde biri var, ama o ben değilim.”
Hiçbir şey "doğal" olarak lezzetli ya da tiksindirici değildir; tadın niteliği, sizin gereksinmelerinize bağlıdır. Lezzet, basitçe bir yararlılık göstergesidir.
Bir katılımcı görüntülerden ne kadar iğreniyorsa, muhafazakâr eğilimleri de o oranda güçlüdür; iğrenme duygusu azaldıkça da liberal eğilimler güç kazanmaya başlar.
Dünya’nın merkezde olmadığı fikrini ileri sürmüş ve1600 yılının Şubatında Kilise’ye karşı taşıdığı aykırı düşünceler gerekçe gösterilerek halk meydanına sürüklenmişti. Belagatiyle tanınan Bruno’nun kalabalığı galeyana getirmesinden korkan yetkililer, konuşmasını önlemek amacıyla yüzüne bir demir maske geçirmişlerdi. Kazığa bağlı hâlde diri diri yakılırken maskenin ardındaki gözleri, her şeyin merkezinde bulunmak sevdasıyla evlerinden çıkıp meydanda toplanmak üzere gelen kalabalığa bakıyordu. Bruno neden apar topar yok edilmişti? Galileo’nun dehasına sahip bir adam, nasıl oluyordu da kendini zindanda prangalanmış yatar halde buluyordu? Geçerli dünya görüşünde gerçekleşen kökten ve ani sıçramaların herkesçe takdiredilmediği ortada. Oysa tüm bunların varacağı noktayı bir bilebilselerdi! İnsanoğlunun kesinlik ve benmerkezcilikten verdiği ödünün yerini artık evrende işgal ettiğimiz yere ilişkin hayret ve merak duygusu almıştır. Başka gezegenlerde yaşam bulunması olasılığı son derece düşük olsa bile (diyelim ki milyarda birden az), birkaç milyar gezegende yaşamın çim adam misali filizlendiğini düşünebiliriz.