David Hume, “ insanlığın, tüm varlıkları kendileri gibi kavramak yönündeki evrensel yatkınlığından” söz eder, bozuk aletleri tekmeleyerek ya da arabalarızı insan isimleri vererek ispatladığımız bir sözdür bu.
Beden tek bir gezegenle sınırlıyken ve burada acıyla ve zorlukla sürünürken, düşünce bizi bir çırpıda evrenin en uzak bölgelerine, hatta evrenin ötesinde, doğanın tam bir hercümerç içinde bulunduğuna inanılan sonsuz kaosa yollayabilir.
İnsanların söylemlerine bakılırsa, kendi dinsel inançlarından daha kesin, daha doğru bir şey yoktur. Ancak aynı insanların yaşamlarına bakılırsa, bunlara en küçük bir inanç beslediklerini bile düşünemezsiniz.
-David Hume
Bütün fikirlerimiz izlemlerimizin suretlerinden başka bir şey değildir, başka bir deyişle daha öncesinde dış veya iç duyularımızla hissetmediğimiz bir şeyi düşünmemiz imkansızdır.
David Hume
“Aklın bir tek çemberi düşünerek çıkardığı sonuçlar ile evrendeki tüm çemberleri düşünerek çıkaracağı sonuçlar aynıdır. Fakat hiçbir insan başka bir cismin itkisiyle hareket eden tek bir cisim gördükten sonra diğer her cismin benzer bir itkiyle hareket edeceği sonucunu çıkaramaz. Dolayısıyla deneyimden yapılan tüm çıkarımlar muhakemenin değil, alışkanlığın sonucudur.”
Sevgili okurdaşlarım,
Kitabın muhtevasının ana konusu; ilâh, din ve evren hakkındadır.
İnsanlar bu üç kavramı anlaması ve değerlendirmesi hakkında bilgi veriyor,
Bunla beraber kendi görüşünü de ekliyor.
En başta Felsefenin çeşitlerini anlatıyor sonra felsefenin akla etkilerini anlatıyor sonra yukarı da dediğim gibi ilah, din ve evren kavramını bunlarla özdeşleyip hem kendi görüşünü hem diğer felsefe gruplarının sözünü açıklıyor.
"Unutmayın felsefe okumak aklı çalıştırmak demektir. Soruşturmadan öğrenemezsin velakin soruşturma da niyete bağlı kötülemek için Araştırırsan kötülersin, öğrenmek için araştırırsan öğrenirsin"