Kitabı çok beğendim öncelikle. Kısa ama derinden etkileyen bir kitap açıkçası. Eğer anne ve babanız yaşlıysa yazarı daha iyi anlayabiliyorsunuz. Size bir gün anne ve babanızın yanınızdan ayrılıp bir sonsuzluğa gidebileceğini hatırlatıyor. Yazarın yaşadığı çaresizliği,acıyı,özlemi o kadar çok hissetim ki. Çok derinden sarstı beni. Bazen kendi anne ve babamın kaybı olursa nasıl dayanırım ki diye düşünürdüm ve ruhumun derinliklerinde acılar hissederdim. Yazarın da bunu hissettiğini gördüm. Kitap ayrıca geçmişteki insanların yaşadığı geçim sıkıntılarını kadın ve erkeğin geçmişteki rolleri üzerinde de duruyor.
Simone de Beauvoir’dan sekiz gün önce öldü. Almaktan çok herkese vermeyi severdi. Yazmak da bir verme biçimi değil midir? Elbette, bu kitap ne bir yaşamöyküsü ne de bir roman, belki edebiyat, sosyoloji ve tarih arasında bir şey. Baskıcı bir çevrede doğan ve bu çevreden çıkmak isteyen annemin tarihin bir parçası olması gerekiyordu ki dahil olmamı istediği, kelimeler ve fikirlerle yönetilen dünyada kendimi daha az yalnız, daha az yapay hissedebileyim. Artık sesini duymayacağım. Olduğum kadını, bir zamanlar olduğum çocukla bir araya getiren onun sesi, sözleri, elleri, tavırları gülüşü ve yürüyüşüydü. Geldiğim dünyayla aramdaki son bağ da koptu.”
Bir Kadın, Annie Ernaux’nun bir anne ile kızı arasındaki ilişkiyi tüm derinlikleriyle işlediği ve The New York Times’ın arka kapaktaki alıntısından hareketle “Aslında her kadının hikâyesi.”