Duygusal olarak olgunlaşmamış ebeveynler de bir zamanlar çocuktu. Bir çocuk olarak kendilerini anne ve babalarına kabul ettirmek için kendi duygularını kapatmak zorunda kalmış olabilirlerdi.
Hayatta en önemli şey nedir? Açlık çekilen bir ülkede birine bu soruyu sorarsak cevap "yemek" olacak; donmakta olan bi rine aynı soruyu sorarsak cevap "sıcak" olacaktır. Kendini yalnız ve çaresiz hisseden birine soracak olursak cevap mutlaka "diğer insanlarla beraber olmak" olacaktır.
Amacımız çocuğun kendi sesini, kendi duygu ve düşüncelerini duymasını sağlamak olmalıyken biz bunları bastırıyoruz. Hayatımız, sonrasında çocukken bastırmayı öğrendiğimiz sesimizi yeniden bulmakla, onunla irtibata geçmeye çalışmakla geçiyor.
Çocuğun hislerini hiçe saymayı o kadar kanıksamış haldeyiz ki. Çocukta hisleriyle bağ kuramadan, gerçek hislerinin ne olduğunu bile bilemeden, onları bastırmayı ve yok saymayı öğrenerek büyüyor.
İçimdeki çocuğu dinlemeyi öğrenirsem, içimdeki çocuk konuşabilir. İçimdeki çocuk, ben onu ne kadar iyi dinlersem o kadar iyi konuşur, kendisini o kadar iyi ifade eder. İçimdeki çocuk konuşursa, kendimle ilgili bilmediğim şeyleri öğrenebilir, keşfedebilirim.
Uyku, aslında bir insanın gelişimini ölçmede mükemmel bir ölçüdür çünkü uyku düzensizlikleri güvensizlik duygusunun altında gelişen daha büyük bir ihtiyatlılığın göstergesidir.