Babası Deadalus oğlunun labirentten ve insan etiyle beslenen yarı boğa yarı insan şeklindeki Minotaur'dan kaçabilmesi için ona balmumundan kanatlar yapar. Bu kaçış zaferi ve uçuş duygusuyla coşan Icarus o kadar yükseğe çıkar ki, güneş kanatlarını eritir ve denize düşerek ölür.
Bay Deadalus kendini küçük bir dünyanın merkezi, herkesin sevgilisi olarak görmeye alışmıştı. Ev halkının hem eylemsel hem de ruhsal olarak çile çekmesine neden olan pervasız bir özgürlük pahasına bu makamı korumaya çalışmıştı.
“...Deadalus bile Minotauros’un etrafına, deliliğin Adrian’ın hapsedilmemiş mantığına ördüğü kadar karmaşık bir labirent örmemiştir. Ne siz, ne de başka bir Theseus labirentte yol bulabilecek, çünkü labirente götüren ipin ucu acımasız başka bir Ariadne’nin elinde.”
Seride nihayet uzun zamandır beklediğim o dolu dolu heyecanı yaşatan, her bir satırında bunu hissettiğim olayların yaşanmaya başladığı kitap. Percy, Annabeth, Kıvırcık ve Tyson'ın maceralarını çoğunlukla hep beraberlerken okuma fırsatını elde edebildiğim, bir açıdan en çok da bu yüzden serideki favori kitabım olmayı başardı Labirent Savaşı.
İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 40. kitap oldu. Öncelikle gerek bu sitede gerekse başka yerlerde Dünya'ya Düşen Adam ile ilgili olumsuz yorumlar yapıldığını gördüm. Bunun temel sebebi kitabın okurlar tarafından anlaşılamamış olması. Fakat kitabın anlaşılamamış olmasının sebebi, tabii ki yazarın beceriksizliği değil, tamamıyla
Kanatları okşuyor, altın sarısı balmumunu sıkar
Çocuksu oyunlarla geciktirirdi babasının İşini. Bitmişti yapılacak son iş de.
Usta kişi iki kanadı takmış, başlamış sallamaya
Havada, oğluna da öyle kanatlar takmış gökle yer
Arasında orta yolda git. tut sözümü lcarus, demiş.
Sapma orta yoldan, ağırlaştırır kanatları sular inersen alçaklara. güneş yakar yükselirsen.
Belli bir bölgede uç, ne Bootis'e, ne Helis'e,
Ne de yalın kılıçlı Orion'a bak.
Ardından gel. Bunları söyledikten sonra
Öğretti uçmayı, laklı omuzlarına bilinmez kanalları ...
Islanırdı yaşlı babanın yanakları öğüt verirken,
Elleri titriyordu, öptü oğlunu son kez,
Yüreği titriyordu önünde uçarken çocuğunun.
Böyle yapar ağacın doruğundaki yuvasında
Yavrularına uçmayı öğreten ana kuş da,
Gösterir onlara gelecek korkuları, alıştırır
Korkulu sanatlara ... sallıyordu kanatlarını
Gözlüyordu bir yandan oğlunu da Daedalus.
...
Merhabaaaa, serinin dördüncü kitabını bitirirken hissettiklerim kesinlikle bir yarım seri bitecek dur okuma ,diğer yarım ise merak etmiyor musun cevabını hıh?? Diyor. Ve bu çok eğlenceli . Sırf klişe okuyayım diye başladığım seri kesinlikle beni her seferinde şaşırtıyor.(şans?) . Neyse konuya gelirsek adından da anlaşılacağı gibi hikaye (tabiki de ) deadalus’un labirentinde geçiyor. Ve labirenti , bilgilerini olanları o kadar güzel tasarlamış ki labirentin amerikanın altında olduğuna şu an eminim ayrıca bu kitabın bana kronosu vereceğini düşünürken baya şaşırarak söylüyorum . Kronos bu kitapta geri plandaydı . Ön planda tamamen minos ,nico ve deadalus vardı . Ve bu sanki geçmişi yad eden ve bir hesap defterini kapatan bağlantı kitabı gibiydi. Çok bir gelişme göremedik . Ama bu konuya bayıldımmmm!!! Her neyse annaneth benim sevdiğim karakterlerden biri olduğu halde hayırlı uğurlu olsun. Annabeth resmen ergenliğe girdi bütün kitap boyunca hiç kendisi gibi değildi. Annabethin ne yapacağını bilememesinden , kararsızlıklarından ve kendi iç hesaplaşmalarını percye ödetmesinden gına geldi bir yerden sonra . yeni karakterlermizi nico ve rachel ‘a bayıldım. İkiside mükemmellerdi . Sanırım seride en sevdiğim kadınlar clarissa(evet clarissa kız savaş tanrısının ruhunu taşıdığı halde kendi çapında iyi ) ve rachel oldu. Neyse herkese iyi okumalar , iyi eğlenceler.
Labirent SavaşıRick Riordan · Doğan Egmont Yayıncılık · 20194,481 okunma