Bununla birlikte, insanoğlunun dramatik olana, insan deneyiminin temellerine değinen şeylere olan özlemi ölmüş değildir. Tiyatrolarda oynanan ya da ekranlarda gösterilen dramalann çoğu ya sanatsal olmayan metalardır, ya da yabancılaşmış bir biçimde tüketilmektedir; öte yanda çağdaş “drama”, hakikiyse eğer, ilkel ve bar-barcadır. Günümüzde dramaya özlem en aslına uygun şekilde, çoğu kişinin gerçek ya da kurgu ürünü kazaları, cinayet ve şiddet olaylarmı çekici bulduğu olgusuyla dile gelmektedir. Bir araba kazası ya da yangın, olayı büyük bir dikkatle izleyen kalabalıkları çekmektedir. Neden bu tür olaylara ilgi duyuyor insanlar? En yalın biçimiyle yaşam ve ölümle karşı karşıya gelmek, alışılagelmiş deneyimleri yararak yüzeye çıkıyor ve dramaya aç insanları büyülüyor. Gene aynı nedenle, bir gazetenin satışının artmasında hiçbir şey cinayet ve şiddet haberleri kadar etkili olamaz. Gerçek şu ki, yüzeyde, Yunan draması ya da Rembrandt'ın resimleri çok değerli kabul edilmekteyse de, aslında televizyon ekranında doğrudan doğruya görülen ya da gazetelerde aktarılan cinayet, suç işleme olayları ve' şiddet olayları bunların yerini tutmaktadır. 5. “İnsansal Deneyimler
Aylaklığın Azı mı İyidir?
Denilecektir ki, aylaklığın azı iyidir, ama insanlar yirmi dört saatte topu topu dört saat çalışsalardı, günlerini nasıl geçireceklerini bilemezlerdi. Bu görüş modern dünyada geçerli olduğu oranda, uygarlığımız için bir yüz karasıdır; bu görüş daha önceki dönemlerin hiçbirinde geçerli olamazdı. Eskiden kaygısızlığa, oyuna bir yer vardı;
Sayfa 22-23
Reklam
Sarılmak
"Annem/babam bana sarılmazdı," şikâyetini ne zaman işitsem boğazıma bir yumru oturur. Beni sevmedi/ler anlamına gelir bu şikâyet. Bana kendimi değerli hissettirmediler. Beni önemsemediler. Oysa ne çok sevilmek isteriz. Sonsuzca sevilmek isteriz. Sonsuz merhamet ve şefkatle sarıp sarma- lanmak, kuşatılmak isteriz. Sonsuzluğun şefkati bizi
İnsanlık şunu anlasa köle olmazlardı
Kritik bir süratin ötsinde, hiçkimse zamanı, başkalarını onu kaybetmeye zorlamaksızın kurtaramaz. Daha süratli giden bir ta­ şıtta koltuk sahibi olduğunu iddia eden bir şahıs, zamanın, daha yavaş olan bir araçta bulunan yolcununkine göre daha değerli ol­ duğunu vurgular. Belli bir süratin ötesinde yolcular, diğer insan­ ların zamanının tüketicileri haline gelir ve hızlanan araçlar, hayat süresinin bir net transferini gerçekleştirmenin vasıtaları olurlar. Transfer derecesi, hız miktarıyla ölçülür. Bu zaman gaspı, geride bırakılan kimselere zarar vermektedir; ve bu insanlar çoğunluğu oluşturduğu için, bu durum, böbrek diyalizini veya organ nakli­ni tayin eden bir lotaryadan çok daha genel karakteri sahip ahla­ ki konuları gündeme getirmektedir. Belirli bir hızdan sonra, motorlu taşıtlar, ancak kendilerinin kapatılabileceği uzaklıkta mesafeler yaratırlar. Onlar bu mesafe­ leri herkes için açarlar, fakat sadece birkaç kişi için kapatırlar.
"İnsanları yaralamak doğru değil. Zayıfları ezmek de doğru değil; sıkıntıya düşmüş bir insan varsa, yardım eli uzatmak gerekir. Bunların son derece doğal olduğunu söyleyen insanlar var. Fakat gerçekte doğal olmaktan çıkmış durumda. Doğal bulunmadıkları gibi, sebebini soran insanlar bile var. İnsanları neden yaralamamak gerektiğini anlayamayan çok sayıda insan var. O insanlara açıklama yapmak hiç de kolay değil. Mantıklarına uymuyor zira. Fakat kitaplar okunduğunda anlaşılır. Mantığa yaslanarak bir şeyleri anlatmaktan çok daha değerli bir şeyler, insanın dünyada tek başına yaşamadığını anlaması kolayca sağlanır."
Sayfa 186Kitabı okudu
Üstün, nadir bulunan zekâya sahip insanlar, yalnızca fayda getiren bir işe girmeye zorlandıklarında en güzel resimlerle süslenip sonra da mutfak kabı olarak kullanılan değerli bir vazoya benzer.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.