184 syf.
·
Not rated
·
Read in 15 days
Kitap Makar Devuşkin ve Varvara Alekseyevna' nın mektuplarından oluşmaktadır. Yaşlı ve yoksul olan Makar Devuşkin Varvara'ya derin duygular beslemektedir. Kitapta yoksulluğun getirdiği çaresizlik ve toplum içindeki değersizlik güzel işlenmiştir. Şahsi yorumumca "İnsancıklar"daki o küçümseme yoksul olan Makar Devuşkin' e değildir. Aksine bu yoksulluğun insani duygu ve haklarının önüne geçip onu engellemesine sebep olan insan topluluklarınadır. Üslup ve anlatıma baktığımızda mektuplar arasında bağlantısızlık görürüz. Özellikle Varvara Alekseyevna Makar Devuşkin'in yazdıklarına çoğu zaman cevap vermeksizin tamamen başından geçenleri ve duygularını yazar. Devuşkin de buna fazlasıyla ilgi gösterir. Devuşkin' in sevgisi ne kadar karşılıklıdır tartışılır. Fakat müthiş bir sevgi olduğu kesindir. Mektuplardaki konu alakasizligi beni biraz rahatsız etse de güzel mesajlar barındıran her "insancık"ın okuması gereken bir kitaptır. Keyifli okumalar.
İnsancıklar
İnsancıklarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 202362.3k okunma
Bugün ucu insanın en temel ihtiyaçlarına, özellikle de güven duyma, görülme ve onaylanma arzusuna dokunan pek çok ortak insani sorun narsisizmle ilgilidir. Yaşamlarında benlik, kimlik, işlev ve etkileşim sıkıntıları yaşayan pek çok bireyin baş edemediği, anlayamadığı, yanlış anladığı, dolayısıyla çözemediği pek çok olgu ve durum, yetersiz sağlıklı narsisizmin dolayısıyla patolojik narsisizmin kapsamına girer. Örneğin; öz güvensizlik, yetersizlik ve değersizlik algısı, aşağılık duygusu, düşük benlik saygısı, onay bağımlılığı, kronik utanç, içsel boşluk, sınır koyamamak, “hayır” diyememek, ertelemecilik, bağlanma sorunları, ilişkilerde tutarsızlık ve süreksizlik, güvensizlik, anksiyete, empati yoksunluğu, her şeyi kendine hak görme, zayıf ego, sadizm, duygusal manipülasyon, kıskançlık, haset, agresyon, pasif agresyon, kendini ve ötekini sabote etme, cinsiyet, kimlik, benlik karmaşası, sosyal medya bağımlılığı, FOMO (keyif, eğlence, bilgi vs.’den mahrum kalma korkusu), iptal kültürü (cancel culture), takılma kültürü (hookup culture), ilişki sakınımı, yakınlık sakınımı, sosyal izolasyon, “Keyif al! / Pozitif ol! / Önce kendini sev! / Yeterince iste ve oldur!” dayatmaları, impostor sendromu (becerilerinden, yeteneklerinden, başarılarından emin olamamak, sahtekâr durumuna düşme korkusu) … Bütün bunlar narsisizmle iç içe, hem onun belirleyeni hem de sonucu niteliğinde olgulardır.
Reklam
Bir insan varoluşunun getirdiği sorunlara güvenli ve gerçekçi bir biçimde yaklaşabiliyorsa, değersizlik duyguları yaşamaz. Yenilgiyi de başarı gibi yaşamın doğal bir parçası olarak kabul ettiğinden, karşılaştığı durumlardan ve kendi ile ilgili gerçeklerden kaçmaz. İç dünyasındaki çaresizlik duyguları ve dıştan gelen zorlanmalar onu yapıcı çabalara yöneltir. Kendisinin ve diğer insanların ortak özelliklerine, amaçlarına uygun düşünce ve değer yargıları geliştirilmiş olduğundan suçluluk duyguları yaşamaz. Sağduyusu sayesinde bulduğu çözümler başkalarının çıkarlarına karşı düşmez. Sağduyudan yoksun bir kişi, kendisini ve dünyayı alt kendi açısından görür, kendi çıkarlarına yönelik amaçlardan başkasını düşünemez.
Sayfa 84 - Metis YayınlarıKitabı okuyor
Kendisine değer verilmemiş bir insan bir başkasına değer veremez. Bunu sonradan öğrenebilmesi de ancak kendisine değer verebilmeye başladıktan sonra işleyebilen iki yönlü bir süreçtir. Bir başka deyişle, insan kendine değer verebildiği oranda başkalarına da değer verir; diğer insanlara gerçek anlamda değer verdiğini hissettikçe kendisini de değerli bulur. Yoksa bir diğer insanı yücelterek kendimizi küçültmek, ne ona ne de kendimize değer vermektir. Üstelik böyle bir durum, değersizlik duygularının gerisinde yatan düşmanca eğilimlerin ve suçluluk duygularının daha da pekiştirilmesine neden olur.
Sayfa 77 - Metis YayınlarıKitabı okuyor
Size gelmeyi bekleyeceğim
Uzun süreli ve uzak bir yolculuğa çıktığımda yanıma kitaplarımı, bitkilerimi, defterlerimi, boyalarımı, birkaç süs eşyamı vs. alamadığım için ağlayacak raddede canım sıkılıyor. "Ben şimdi orada nasıl evim gibi hissedeceğim?" düşüncesi zihnimde dile gelmese de kendini böyle mi gösteriyor acaba? Peki olay buysa bunu gereksinim duymam normal mi? Bende olanları, onlardan sözde en iyileriyle bile değiştiresim gelmiyor. Özellikle kitaplarda. Bazen bendekinin daha iyi yayınevine denk geliyor diye ablam almak istiyordu ısrarla bana ama: "Okurken bir sıkıntısı yoktu. Merak ve heyecan ile okudum. Köşeli parantezlere vs. aldım. Şimdi bunu alırsan ne yapacağım, kitabımın bendeki yerini daha iyi bir yabancı ortaya çıktı diye ikiye mi böleceğim? Sen almış olsan da kitaplıkta yan yana bile koymam onu dışlar gibi bir yere koyarım. Kitaplığı her açtığımda belki sövmem ama ona pislikmiş gibi bakarım. - Varlığı saygısızlık ve değersizlik oluşturuyor.- En son tahammül edemeyip bir yere fırlatırım. Yine de beni ikna etmek istiyor musun?" deyince ablam "İflah olmaz bir ruh hastası olabilir misin acaba?" bakışı atmıştı ama sevginin bir zerresine bile sahipse o şey benim için, hiçbir şekilde saygısızlık ve değersizlik hissettirecek şeyler olamaz. Kendimi kandırmayı ve karşıya aptal muamelesi yapmayı sevmem. O yüzden böyle. Belki de yenilerini almayacağımı bildiğim için öyle hissediyorum?..
İnsanın hayat yolunda iki temel motivasyonu vardır: haz ve acı. Diğer tüm komplike motivasyonlar bunların eşitlendirilmiş halleridir. Aşk, başarı, yeni bir ev, araba almak, evlat sahibi olma, cinsellik, sahil kenarında kafa dinlemek gibi eylemler hazza örnek gösterilebilir. Başarısızlık, ayrılık, iflas, ölüm, hastalık, dışlanma, rezil olma, eleştirilme de acıya örnek olarak gösterilebilir. Her insanın hayatında hem haz hem de acı kaynaklı motivasyonlar bulunur. Hissettiğimiz duygular da bizim harekete geçmemiz gerektiğini haber veren elçilerdir diyebiliriz. Merak, neşe, özlem, sevgi, huzur gibi duyguları yaşadıkça hazza yakınlaştığımızı anlarız; kaygı, korku, hayal kırıklığı, değersizlik, öfke gibi duygular da bizi bekleyen ama yaşamak istemediğimiz şeylerden kaçınmamız gerektiğini haber veren duygulardır. Bütün bu karmaşa içinde insan ne yapacağına ya da ne yapmayacağına karar verir.
Reklam
Çocuk, ebeveynlerinin kendisine kötü davrandığını fark ettikçe kızgınlık duymaya başlar. Güçsüz olduğu için, kızgınlığını anne-babasına gösteremez. Kendisini yalnız ve çaresiz hisseder, duygularını bastırır. Bastırdığı öfke biriktikçe düşmanca duyguya dönüşür ve bilinçaltına yerleşir. Bu nedenle çocuk tedirginlik, nedenini bilmediği bir suçluluk ve değersizlik hissetmeye başlar. Artık kendisini sevgiye layık görmez. Böylece bilincinde olmadığı bu korku, suçluluk ve değersizlik duyguları nedeniyle fark edilmemekten, reddedilmekten ve suçlamaktan korkar.
Sen nasıl bir kitapsınn
İncinmekten ya da daha doğrusu, incitmekten korkan bazı insanlar duygusal dünyalarını mantık ve düşünce yoluyla da yalıtabilirler. Böyle bir insan kendisine acı veren durumlara ilişkin duygusal tepkilerini mantıksal açıklamalarla denetlemeye çalışır. Bunu yaparken ya kendi tepkisizliğine ya da karşı tarafın tepkilerine gerekçeler bularak etkin olamamasının yarattığı değersizlik duygularını hafifletmeye çalışır.
Bir başka deyişle, insan kendine değer verebildiği oranda başkalarına da değer verir; diğer insanlara gerçek anlamda değer verdiğini hissettikçe kendisini de değerli bulur. Yoksa bir diğer insanı yücelterek kendimizi küçültmek, ne ona ne de kendimize değer vermektir. Üstelik böyle bir durum, değersizlik duygularının gerisinde yatan düşmanca eğilimlerin ve suçluluk duygularının daha da pekiştirilmesine neden olur.
Remzi Kitabevi, 13. Basım
Değersizlik duygusu, bir insanın kendisini diğer insanlardan daha değersiz bir varlık olarak algılamasını tanımlar ve kökenini çocukluk yaşantılarından alır.
Remzi Kitabevi, 13. Basım
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.