Şunu fark ediyoruz ki vizyonlar eskiyor. Ve bir vizyonu tam elde etmişken, tam gerçekleştirmişken elinizde kalıyor adeta ve size diyor ki "yeni bir vizyon belirle." Siz tam bir vizyon belirlemişken "yeni bir vizyon belirle." E dur, daha yeni geldik, biz buraya kolay gelmedik, bir sefasını sürelim, bir günyüzü görelim, burada çok değişik şeyler hissedecektik, büyük hayaller kurmuştuk. Ortaokulda olunca bambaşka olacaktı. Şimdi sen beni yine işe koşturuyosun, hadi liseli olmak için çabala diye. E liseli oldum, tam onun heyecanını yaşayacakken beni yine işe koşturuyosun, diyosun ki yeni bir vizyon, eski vizyon bitti, üniversiteli olacaksın.
(...)
Nerede öyle bir vizyon olsun ki, ben ona kavuştuğumda gerçekten, o beklediğim, umduğum mutluluğa derinlemesine, o coşkun sevince gark olayım. Yürüdüğüm yola değsin. Her defasında serap görmüş gibi.. Vizyonlarımız serap görmüş gibi. Koştur koştur geliyorsun, tam geldik mi diyorsun, geldin diyor ama bir şey yok. Hadi yeniden. Serap ileride. Bu kısır döngü, hayatın bize öğrettiği bir şey aslında. Diyor ki, eğer amacını benden seçersen, bendeki amaçların bütün türevleri, çeşitleri böyle. Elde edilince anlamını yitiriyor. Ve o düşündüğün, düşlediğin şeyi sana sağlamıyor. "Bunun için mi" dedirtiyor her defasında. Üniversiteden mezun oluyorsun, koştur koştur iş arıyorsun. İşi buluyorsun, koştur koştur eş arıyorsun. Eşi buluyorsun, "bu muydu" derken, deniyor ki "çocuk sahibi olmanız lazım". "Onun sahibi olunca olacak mı" diye soru soracak gibi oluyorsun, "neydi o olacak olduğunu düşündüğün şey?" Diyosunuz ki "neyse, neyse ben vazgeçtim."