Aklıselim olmayan birini evde yalnız bırakmamak lazım diye geçirdim içimden. Önceleri arada bir sınırlarda dolaşıp şimdiyse mayınlı alanı aşmayı cesaret eden biri olarak kendi yalnızlığım geldi aklıma. Düşündüm, sınırda olanlar yalnız kalabiliyorsa deliler de kalabilir. Kendi başlarına banyo yapabilir, yiyip içebilirler. Sonuçta deli dediğin kimdir? Görünmez çiziklerle kanatıldığını bilen ve önüne çıkabilecek görevler için önceden, farkında bile olmadan, hazırlık yapandır.
Deli nedir? Akıllı kimdir? Anlayamadım. Doktorlar hastalıkların teşhisinde sebep bulmaya uğraşıyorlar. Mahkemeler her cinayette suçlu arıyorlar. Felaketzedeler felaketlerine sebep olanlara lanet ediyorlar.
Bütün hayat meseleleri yaradılışın döngüsünde gidiyor. Fakat efendiler siz büyük sebeplerin aslına yaklaşmaktan ve asıl mesulü görmekten çok uzak bir acz yolu üzerindesiniz. Çünkü daima hatalı tedavilerinizi, tedbirlerinizi, tecrübelerinizi tekrardan başka bir şey yapmıyorsunuz. İmhaya, hafifletmeye, sakinleştirmeye uğraştığınız bünyevi, toplumsal dertler, fenalıklar neticede eksilmiyor, her gün artıyor.
YÜRÜYELİM SENİNLE İSTANBUL’DA
Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
Hayallerim kıpkırmızı olurdu
İstanbul hâlâ güneşin ardında
Ufuklarında birkaç kere leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hâlâ sevimli mi sevimli
Hakikat güzel, hem ateşli, hem efkârlı (düşünce değeri taşıyan) şiir numûnesi Tercüman-ı Hakikat'te Hayret serlevhası altında Deli Şair imzasıyla neşrolunmuştur. Aferin Deli birader! Lügat dizmemişsiz; inci ve efkâr-ı âli (yüce düşünceler) dizmişsiz. işte bazı ebyatı (beyitleri) bunlardır:
Semadan bir melek hayretle der: İnsanlar, insanlar!
Nedir bu ruy-ı arzı kaplıyor al kanlar, insanlar.
Ölen kim, öldüren kim, zulmeden kim, ağlayan kimdir?
Biraz fikreyleyin; sizden değil mi onlar? İnsanlar!