Solgun bir gül
"Yalnızlık kötü. Çocuklar alıp götürüyorlar. Solgun bir gül, duruyorum öylece. Şehir soğuk. Sanki herkes kendi evinde misafir. Kimse bir yere yetişemiyor. Bazen bir şey söyleyeyim diyorum, birden uzaklarla konuşurken buluyorum kendimi. Hangisinin yüzü gülerse onun yanında kalıyorum.' İnsan geçmişini sevmeden yaşayamazmış. Hatıra ne demek, yeni anlıyorum.' Yaz ayları hâlâ iyilik veriyor. Yılda birkaç gün olsun geliyorum. Otların altında da kalsa, burada soluk alan zaman benim zamanım. İnsanlar öyle uzak ki, orada da burada da bir yerleşik yabancısın. Bunun acısını da yeni öğreniyorum."
Sayfa 21 - Kırmızı kedi
Evet, ben kimseler tarafından görülmem. Yalnızlığım, koyu bir sis gibi bedenimi sarıp sarmalıyor demek ki. Ya da şimdilik insanları korkutacak kadar yalnız değilim. Gerçek bir yalnızın ürkek, yabanıl bakışlarıyla bakmıyorum daha. Hala biraz onlardan, sokaktakilerdenim. Sokakları bu kadar sevdiğime göre, diyorum ki, ölüm beni sessiz bir gecede, yatağımda kıpırtısız yatarken yakalayamayacaktır. Sokaklarda öleceğim ben. En iyisi, sokakların en canlı olduğu bir öğle zamanı kaldırıma yayılıp kalmamdır. Bu kez de dert olurum insancıkların başına. Kimdir, neyin nesidir diye ararlar, sorarlar. Dükkan sahibi işini bırakır, yoldan geçen bir memur evine, yemeğine geç kalır. En iyisi - kartvizitim de olmadığına göre- yanımda şöyle bir kartçık bulundurmamdır: Mehmet Taşçı Emekli Bankacı Adres: ... Ölümümün bakkal Seyfullah'a(Tel: ...) bildirilmesini rica ederim. O da Dürnev Hanım'a haber versin. Teşekkür ederim.
Reklam
... +231
"Bir insana sen hakkında hissettiklerinin sana ne hissettirdiğini hiçbir zaman söyleme." Ne hissettiğimizi kendimize bile itiraf etmekte bu kadar zorlanırken, hislerimizi karşı tarafa iletmek zaten söz konusu bile olamıyor çoğu zaman. Durumlann, insanın ruh halinin ve fikirlerin jet hızıyla değiştiği "modem" zamanımızda insan
“Olgunlaşmak acılarla oluyordu çoğunlukla. Aşk ayrılığının bir azap olduğunu söylüyor, sonra da azabın “a-z-b” kökünden türediğini, bunun da “lezzet” demek olduğunu söylüyordu. Demek ki aşkın azabında bir lezzet vardı ve dertleri zevk edinmeyince aşkın tadı çıkmıyordu.”
Merhamet istemiyordu, insanlıkla ilgili kararını vermişti; içine oturan zifiri karanlığı delecek en ufak bir ışık sızmasına bile izin vermeyecek kadar kapatmıştı kendisini. ... Demek ki insanlığa güven duymanın tam olarak yıkılışı böyle oluyormuş...
Sayfa 145 - DKKitabı okudu
İyi insan bütün ihtiyaçlarını temin ettikten sonra rahat durabilendir.Canavarlar doyduktan sonra bir tehlikeye maruz kalmadıkça paralamazlar.Fakat insanlar doyduktan sonra yine rahat durmuyorlar.İnsanın ihtiyacı midesinin dolmasıyla bitmiyor.Hele medeniler, kendilerine pek çok ihtiyaçlar icat etmiş oldukları ve bunları kolayca elde etmedikçe rahat duramayacakları için hemcinslerini zarara sokmak ve yok etmekte canavarları geride bırakırlar.Onlar için hak demek, işi vicdan ve kitabına uydurarak zayıf bulduklarını ta kemiklerine kadar soymaktır.İnsan karnını doyurduktan sonra sigarasını yakar.Kahvesini içer.Fakat henüz keyfi tamam değildir.Eğlenmek ister.Medeniyet denen çamurun içinde kafaları blase olmuş öyleleri vardır ki bunlar mesireden,tiyatrodan,sözden,sazdan artık gına getirmişlerdir.Sinirlerine bunların üstünde gerginlik verecek şeyler ararlar.İnsanların en büyük eğlenceleri muzipliktir.İnsan insanın hüsranından,zararından ve hatta felaketinden hoşlandığı kadar hiçbir şeyden lezzet almaz.Şaka adı altında bazen birbirimize pek acı şeyler yaparız.Ve çoğunlukla tahammülün üstüne çıkarak şakayı kaka ederiz.Çünkü şaka ne kadar kıyasıya yapılırsa o kadar tatlı olur zannederiz.
Sayfa 181Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.